Buğdayda Korku ve Endişe


          Ali Ekber Yıldırım(17/08/2010)
Yaşı 35’in altında olanlar hatırlamaz. Yıllar önce pek çok ürün karaborsada satılırdı. Şeker kuyruğu,çay kuyruğu,yağ kuyruğu,benzin,sigara,tüpgaz ve daha bir çok ürünü almak için kuyrukta saatlerce beklenirdi. Bu bekleyişin sonunda istediği ürünü alan tüketici şanslı sayılırdı. Bazı ürünleri almak için torpil gerekiyordu. Paranız olsa bile ürün almanız kolay değildi.


Yıllar sonra Türkiye yeniden kuyruklarla tanıştı. İnsanlar bir kilo kıyma almak için saatlerce kuyrukta bekliyor. Yazının devamı için aşağıdaki linki tıklayın.

http://twshot.com/2M7L

Lüfer Yok Olmasın






LÜFER HEP YAŞAYACAK
LU-Fear (Lüfer Korkusu) Koleksiyonu, ‘Lüfer Yok Olmasın’ kampanyasına destek için yaratıldı. Tasarımcı Deniz Mercan koleksiyonunun aksesuvar ve bazı parçalarını Rumeli Feneri’ndeki balıkçı eşleriyle üretti. ‘Kadınlar eve para getirirse, balıkçılar 24 cm’den küçük lüfer avlamak zorunda kalmaz ve lüfer nesli yok olmaz’ diye düşündü. Yazının devamı:
          http://www.hurriyet.com.tr/cumartesi/15601977.asp?gid=66

ÇOCUKLARIMIZ İÇİN-TÜRK DENİZ ARAŞTIRMALARI VAKFI


ÇOCUKLARIMIZ İÇİN

Sevgili Çocuklar!

Aşağıdaki resimlere tıklayınca, sevimli bir arkadaşla, Tombik'le tanışacaksınız. O'nun gittikçe bozulan, kararan, kirlenen yaşamını tanıyacaksınız. Tombik'e, Tombik'lere yardım etmek isteyeceksiniz. Sevgili çocuklar, yardıma hemen şimdi, bu resimlerle başlayabilirsiniz.
Nasıl mı?http://www.tudav.org/new/kids.php TIKLA.






Gediz Deltayı Yok Oluyor. Doğa Derneği


GDO'da Baş Döndürücü Mevzuat-16/08/2010 Dünya Gazetesi



Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ile ilgili son 10 ayda, 1 yasa, 3 yönetmelik ve 3 yönetmelik değişikliği Resmi Gazete'de yayınlandı.

LOÇ Vadisinde Bir Cinayet İşleniyor


Loç Vadisi’nde bir cinayet işleniyor


Başlarında sarı yazmaları, yüzlerinde kaygıyla Loç halkı nöbette. Loç Vadisi’ne yapılacak HES ile suları ellerinden alınacak. Bu Loç için ölüm, halk için göç demek... Ancak kararlılar, direnecekler.

ESRA AÇIKGÖZ(Cumhuriyet Pazar 08/08/2010)

Yeşilden maviye dönüyor renkler, kahverengiye sonra da. Hepsi birbirinin içinde. Toprak, gök, orman, deniz... Doğa Derneği’yle Küre Dağları’nda yer alan Loç Vadisi’ne gidiyoruz. Bir süredir Loç Vadisi’nde nöbet tutan köylülerle konuşacak, dertlerini soracağız.

Gün akşamdan sabaha varıyor. Biz hâlâ yoldayız. Dağları tırmandıkça sisin altında kalıyor köyler. İstanbul’un kargaşasından doğanın sakinliğine sığınarak ilerliyoruz.
Küre Dağları, Karadeniz’deki diğer dağların aksine geniş kireçtaşı kayalıklarını barındırıyor. Devrekani Çayı ise bize eşsiz bir manzara sunuyor. Çay, beş büyük kanyon sisteminden geçerek dolanıyor Küre Dağları’nı. Bunlardan biri de dünyanın ikinci büyük kanyonu olan Valla Kanyonu.


Loç Vadisi’nin bir yüzü Karadeniz, diğeri Akdeniz özelliği taşıyor. Bir yüzünde sandal ağaçlarından oluşan ormanlar, diğerinde kayın ve göknar ormanları…


Bütün bu güzelliğin Loç Vadisi’ndeki Devrekani Çayı üzerine yapılmak istenen hidroelektrik santral (HES) projeleri nedeniyle yok olacağını düşündükçe hüzün ve öfke sarıyor. Oysa Loç Vadisi yaşamalı. Neden mi? Bırakalım yanıtı rakamlar versin:


Küre Dağları, 305 Önemli Doğa Alanı ve 122 Önemli Bitki Alanı’yla mutlak korunması gereken yerler arasında.


16’sı nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan 29 endemik bitkiye ev sahipliği yapıyor. Akyıldız (Ornithogalum kuereanum), dünyada sadece bu bölgede yaşayan yerel bir endemik tür.


Sadece bitkiler mi, hayvanlar için de iyi bir yuva bu alanlar. Alaca sinekkapan (Ficedula semitorquata) nesli küresel ölçekte tükenme tehdidi altında olan ve bu bölgede üreyen bir tür.


Loç Vadisi Akdeniz mikrokliması ve bitki örtüsü özellikleriyle eşsiz. Akdeniz makilikleri ve Karadeniz ormanlarının bir arada görüldüğü düşünülürse bu eşsizlik daha iyi anlaşılabilir.


Hepsi bu değil, yüzlerce insana da ev sahipliği yapıyor. Onlara yaşamları için ihtiyaç duyduklarını sunuyor hiç çıkarsız... Ancak 2000’de Milli Park ilan edilen bölge, şimdi devlet eliyle yok edilecek. Küre Dağları’nın kalbi Loç Vadisi’nde yapılması planlanan HES projesi, 4 bin 800 metre boyunca Devrekani Çayı’ndaki suyun en az yüzde 85'ini tünellere hapsedecek. Bu vadi için ölüm demek, insanlar için göç. Oysa Birleşmiş Milletler de geçen hafta suya erişim ve hıfzısıhhayı temel insan hakkı olarak tanıdı...


İşte, rahat evlerini bırakıp, yaşlıları ağrıyan dizlerine, yüksek tansiyonlarına aldırmadan, çocukları oyunlarını düşünmeden, gençleri gezmeyi umursamadan vadide nöbete tutan da bu. Loç halkı projenin yıkıcı etkilerine karşı iki haftadır suyun başında nöbette. Seslerini, oluşturdukları Loç Vadisi Koruma Platformu’yla duyurmaya çalışıyorlar. Ankara’da, İstanbul’da da eylemler yapıyorlar günlerdir.

Ağaçların arasında kurulmuş çadırlara doğru ilerliyoruz. Nöbet yerlerinde buluyoruz onları. Başlarında yine sarı yazmaları. Erdinç Ay, “Ümran Boru şirketi tamamen hukuksuz bir biçimde iş makineleriyle vadimizi, yaşam alanlarımızı talan etmeye, ağaçlarımızı kesmeye başladı” diyerek anlatıyor süreci, “Bir yandan da rant alanı haline getirilen derelerimizdeki suları 4 bin 800 metre boyunca taşımak için 3,55 metre çapındaki boruları topraklarımıza döşeyecek. Bunun için tapulu tarlalarımıza, bizleri korkutup sindirerek el koymak istiyor. Bu durum da devletin ve şirketlerin halkı yok saydığını gözler önüne seriyor. Ümran Boru’ya sesleniyoruz, Loç Vadisi’nde faaliyet gösteren şirketler vadimizden çıkana kadar suyumuzun başında nöbet tutmaya kararlıyız”.

Hanefi Taş, 58 yaşında. Altı çocuğunu bu topraklar sayesinde büyütüyor. Güneşin ilk ışıklarıyla başlayıp, akşama kadar toprakla uğraştığı günler uzak değil. “Bir ağaç gölgesinde bile oturamazdık çalışmaktan” diyor gözleri ağaçlara takılı, “Tam şimdi oturmak için fırsat bulduk. Şimdi de ağaçlarımızı kesmeye geldiler”. Ağaçlar onun için çocukları gibi. Nasıl olmasın? Her çocuğu için bir ağaç diken o değil mi? Şimdi bu ağaçların kesilmesine nasıl izin verebilir? Vermiyor. Vermeyecek. “Buraya gelen yolda elma, ceviz ağaçları vardı. Önünden her geçen canı çektiğinde koparır yerdi. HES yapmak için yol açma çalışmalarında kesmişler. Görünce sinir krizi geçirdim” diyor. Konuştukça öfke büyüyor sesinde: “Suyumuzu da, ağacımızı da vermeyiz. Gitsinler”.

Hele HES’çilerin kendilerini suçlaması yok mu? En çok da bu çileden çıkarıyor Hanefi Taş'ı, “HES’çi Bekir bizi ikna etmeye geldi. Kovdum. Bana ‘Misafir sevmiyor musun’ diye sordu. Misafir ev sahibini atıp, evini elinden alır mı? Bizi topraklarımızı satmaya ikna edemezler”.

Loç halkı başlarında sarı yazmaları, HES’in durdurulması için açtıkları davanın sonucunu bekliyorlar. Yakın zamanda bilirkişi heyeti raporunu hazırlayacak. Ancak davaya rağmen şirket çalışmalarını durdurmadığı için Loçlular da sularının başında nöbetteler. Zaman zaman şirket çalışanlarıyla, zaman zaman da jandarmayla karşı karşıya geliyorlar. Ancak mademki bunca yıl Loç Vadisi doyurdu onları, onlar da şimdi ona sahip çıkacaklar...

Bütün bunların sizin korunaklı yaşamlarınızdan uzakta geçtiğini düşünüp arkanızı dönmeyi düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü Loç sadece bir halka. Türkiye’de iki bin HES projesi olduğu söyleniyor. İşin komiği ise, 2023 yılına kadar bu iki bin HES hayata geçirilse bile, elektrik ihtiyacının ancak yüzde 5’i karşılanabilecek… Bunun karşılığında ödenecek bedel ağır. Yüz binlerce ağaç kesilecek, yok edilen bitki örtüsüyle topraklar çölleştirilecek, iklim dengesi değiştirilecek, onlarca hayvan yok edilecek... Üstelik devlet, özel şirketlere devrettiği bölgelerin ne SİT alanı olmasını umursuyor ne de koruma altında olmasını...


Neyse ki devlet umursamasa da halk topraklarına sahip çıkıyor. Çünkü su hayattır ve hükümetin su politikaları pek çok yerde olduğu gibi Loç Vadisi’ndeki hayatı da çalıyor. Bu cinayete siz de dur deyin! Tehlike büyük ve her an sizin de kapınıza dayanabilir.

Tabiatın Can Damarı Dereler Alarm mı Veriyor?


Hidroelektrik santralleri ile ilgili tartışmaların arttığı, protestoların Çevre ve Orman Bakanlığı önüne taşındığı bir dönemde, konuyu uzmanıyla görüştük. İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve ÇEKÜD Bilim Kurulu Üyesi Prof.Dr. Cumali KINACI ile Hidroelektrik Santralleri, nükleer enerji, çevre ahlakı, STK’lar gibi konuları konuştuğumuz söyleşimizi istifadenize sunuyoruz.
ÇEKÜD: HES’lerle ilgili yükselen seslerin şiddetini artırdığını görüyoruz. Ama ülkemizin enerjide dışa bağımlı olduğu ve enerji ihtiyacının büyük olduğu yadsınamaz bir gerçek. Öncelikle sizden HES’lerle ilgili istatistikî bilgi alabilir miyiz?
KINACI: Tartışmalı konularda iyi fikir sahibi olmadan görüş beyan etmek doğru değildir. Burada dilerseniz DSİ verilerini göz önüne alalım. DSİ verilerine göre bugüne kadar işletmeye alınan HES 13596 MW. Yani bu yılda 47,5 Milyar KW/sa enerji üretimi demek. HES’lerin toplam kurulu gücü 10783 MW. Bu konuyla ilgili aslında daha değişik ve daha detaylı veriler de mevcut; ama konuyu çok fazla rakama boğmanın bir manası yok.
Türkiye ne kadar elektrik enerjisi üretiyor? Şimdi HES derken, bir küçük santraller var bir de büyük hidroelektrik santralleri var. Burada hangisini kastettiğimiz çok önemli. Sadece göletler kurup arkasından elektrik ürettiğimiz HES’ler mi yoksa Atatürk, Keban gibi büyük santraller mi? Buna açıklık getirmek lazım. Ben prensip olarak şunu söylüyorum: “HES’ler belli bir büyüklüğün üzerinde olursa faydalı çünkü bizim enerji ihtiyacımız var kesinlikle.” Bu ihtiyaçtan da kimsenin taviz vermesi söz konusu değil. Şimdi yarım saat elektrik kesildiğini düşünün, yer yerinden oynar.
Kimse taviz vermeyeceğine göre bu enerjiyi bir takım kaynaklardan sağlayacağız.
Nedir bu enerji kaynakları? Fosil yakıtlar dediğimiz petrol ve ürünleri, kömür. Bunlar yenilenemeyen kaynaklar. Yani yeryüzünde sınırlı ve bittikten sonra yerine gelmiyor. Bunun yanında yenilenebilir enerji dediğimiz, güneş, rüzgâr, jeotermal, dalga vb. enerjiler var. Ancak yeryüzünde kullanılma oranları %10’u geçmiyor. Bazı İskandinav ülkeleri tabi bu ortalamanın üzerinde. Bunların dışında ne kalıyor? Birincisi tartışmalı enerji kaynağı olan nükleer santraller ve HES’ler. Nükleer santraller herkesin malumu Türkiye’de şu ana kadar kurulmadı. Yeni kurulması gündeme geldi ve bu da büyük tartışmalara yol açıyor. Buna karşılık Fransa ihtiyacının %78’ini nükleer santrallerden karşılıyor. Türkiye’nin kişi başına düşen enerji tüketiminden en az 5 kat daha fazla. Bundan 10 sene önce Fransa’nın kişi başı tüketimi 10000KW/sa civarındayken Türkiye’de 2000KW/sa ’di. Şimdi araştırılması gereken konu; nükleer santraller Fransa’da çok olduğu için kanser oranlarının Türkiye ile mukayesesidir. Acaba Fransa’da kanserli hasta nüfus oranı nedir?
- Hidroelektrik Santralleri
- Nükleer Enerji
          - Doğu Karadeniz ve Anlatya'da planlanan 1600 santral ve kuruyan dereler
- Halk ve Sivil Toplum Kuruluşlarının tepkileri

Röportajın tüm detayları için:

http://www.cekud.org.tr/



ÇEKÜD'den Uyarı:Geleceğimizi Lavaboya Dökmeyin.


Geleceğimizi Lavaboya Dökmeyin. Bir litre atık yağ 1 milyon litre temiz suyu kirletiyor... Evsel su kirliliğinin % 25’i de atık yağlardan kaynaklanıyor. İstanbul'da Sarıyer Belediyesi atık yağların toplanması çalışmalarını hızlandırıyor...... Yazının Devamı için :
          http://www.cekud.org.tr/haberx/365-