Seninki Kaç Santim? - Greenpeace

Seninki kaç santim? - Greenpeace: "2050’de dünyadaki balık stokları tükenecek. Denizleri hala sonsuz bereket kaynağı olarak görüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Büyük balıkların %90’ı çoktan yakalandı. Toplam balık stoklarının %60’ı bitti. Gerı kalan %40 ise 40 yıl içinde son bulacak. Balıkların bittiği gün deniz yaşamı da bitecek."

"Şehir Efsanelerinin Gölgesinde" Tohumda Yanlış Bilinenler-Tarım ve Köyişleri Bakanı M.Mehti Eker


Son dönemde kamuoyunda tohumla ilgili yaşanan bilgi kirliliğine cevap vermek amacıyla hazırladığımız ekteki broşürü bilgilerinize sunar, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi adına faydalı olmasını temenni ederim.

Mehmet Mehdi EKER
Tarım ve Köyişleri Bakanı


Ayvalık Adaları Tabiat Parkı RES(Rüzgar Enerjisi Santralı) Tehdidi Altında.



Ayvalık Adaları Tabiat Parkı içinde Rüzgar Enerji santrali (RES) kurulması girişimleri sürerken 6094 sayılı yasada yapılan değişiklikle doğal sit alanlarında “yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı” tesis kurulmasına olanak verilmesi yöre halkının protestosuyla karşılandı.


Ayvalık Adaları Tabiat Parkını Koruma Platformu üyesi Halil Coşkun bu yasanın Tabiat Parkına Çevre ve Orman Bakanlığı’nın ”2009 Revizyon Planı”nının ardından yöneltilen “ikinci bir darbe” olduğunu söyledi.

29 Aralık 2010′da kabul edilen “6094 sayılı yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik enerjisi üretimi amaçlı kullanımına ilişkin kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun“un 5. Maddesi şöyle:

“Milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ile tabiatı koruma alanlarında, muhafaza ormanlarında, yaban hayatı geliştirme sahalarında, özel çevre koruma bölgelerinde ilgili Bakanlığın, doğal sit alanlarında ise ilgili koruma bölge kurulunun olumlu görüşü alınmak kaydıyla yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesislerinin kurulmasına izin verilir.” Yazının devamı.......

http://yesilgazete.org/gazete/2011/01/13/ayvalik-adalari-tabiat-parki-res-tehdidi-altinda/?utm_source=feedburner&utm_medium=email&utm_campaign=Feed:+YesilGazete+(Yesil+Gazete)

5 Şubat 2011 Seferihisar'da Tohum Takas Şenliği


Seferihisar Belediyesi, 5 Şubat Cumartesi günü gerçekleştireceği Yarımada Takas Şenliği ile, tüm Yarımada ve İzmir’deki üreticileri bir araya getirerek ellerinde olmayan (korunmuş) tohumların takas edilmesini ve birbirleri ile iletişim halinde kalmaları için bir kayıt sistemi oluşturabilmek amacı ile gerçekleştirilecek.
Tohumculuk yasası gereği tohumlarını ve öz tohumlardan elde edilen ürünlerin satışının yasaklanması ile üretici zor zamanlar geçirmekte. Ancak Yasa Takasa karşı herhangi bir olumsuz yargı  ve hatta takas ile ilgili hiç bir yargı içermemekte. Bu da üreticilerin ellerinde tohumların sürdürülebilirliğini sağlamak üzere üreticiye bir şans olarak geri dönmekte. Bu bağlamda Seferihisar Kapalı Pazaryerinde kurulacak stantlarda halkımızı bu konuda bilinçlendirmek, tohum takası sağlamak, iletişimi güçlendirmek amacıyla düzenlenecek şenlikte konusunda uzman birçok konuşmacı da yer alacak.
Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, Prof.Dr. Kenan Demirkol, Prof.Dr. Tayfun Özkaya ve üreticiler tarafından verilecek olan konferans ve söyleşiler ile Şenlik bilimsel veriler ile desteklenecektir.
5 Şubat Cumartesi günü Saat 09.00’da başlayacak etkinliğe katılmak isteyen üreticilerin, Seferihisar Belediyesi Strateji Geliştirme Müdürlüğü çalışanı Aslı Odabaş ile temasa geçmeleri gerekmektedir. Bilgi için telefon 0 232 743 39 60/171

2.Ulusal Enerji Verimliliği Forumu ve Fuarı 13-14 Ocak 2011


Alman Yemlerinde Dioksin Seviyesi ‘Normalin 77 Katı’



Almanya’da son yayımlanan tahlil sonuçları, yemlerdeki dioksin seviyesinin, yetkililerce onaylanan düzeyin tam 77 katı olduğunu ortaya koydu.


Almanya’da 4700 çiftlik, yemlerde yüksek oranda dioksin bulunması üzerine kapatıldı.

Alman yetkililer ayrıca 3 bin ton dioksin bulaşmış yağı, 25 yem üreticisine sağladığı iddia edilen şirketin yasadışı faaliyette bulunup bulunmadığını soruşturuyor.

Bir hayvan yemi fabrikasında yapılan testlerde sorunun geçen yıl Mart ayında tespit edildiği ortaya çıktı.

“Harles und Jentzsch” firmasındaki veriler, yaklaşık dokuz ay gecikmeyle, geçen hafta açıklandı.

Ancak eyalet yetkilileri bunların çok daha erken duyurulmuş olması gerektiğini vurguluyor.

Yeme karışan kimyasallar, tavuklardan yumurtalarına geçti.

Sorun Almanya’yla da sınırlı kalmadı; yumurtalar Hollanda ve İngiltere’ye de ihraç edildi.

Çoğu Almanya’nın Güney Saksonya bölümündeki bu çiftliklerin büyük bölümünde domuz üretiliyordu.

Dioksin skandalı üzerine Güney Kore Almanya’dan domuz ve kanatlı hayvan ürünlerinin ithalini durdurdu.

Sadece bir çiftlikte sekiz bin tavuk itlaf edildi. Ancak uzmanlar hayvanların itlafı konusunda kararın üreticiye ait olduğunu; bunun zorunlu olmadığını belirtiyor.

Kanserojen ama miktar düşük

Dioksin insanlarda kanser gelişimi ile bağlantılı kabul ediliyor.

Ancak yetkililer, yine de bu düzeydeki dioksinin insan sağlığına zarar vermeyeceği konusunda ısrarlı.

İngiliz makamları da tek bir yumurtadan alınacak dioksin miktarının son derece küçük olacağını, tehlike yaratmayacağını belirtiyor.

Uzmanlar “bir iki yumurta yiyince kanser riski artacak diye düşünülmemeli” diyor.

Nasıl karıştığı belirsiz

Dioksinin hayvan yemine karışmasına üretici fabrikadaki bir karışıklığın yol açtığı tahmin ediliyor.

Aynı fabrika, kağıt üretimi gibi sanayi kollarında da çalışıyor ve bu alanlarda dioksin sıkça kullanılan bir madde.

Ancak bu maddenin, çiftliklere dağıtılan yemlere nasıl karıştığı belli değil.

Yetkililer Schleswig Holstein eyaletindeki Harles und Jentzsch fabrikasında biyoyakıt üretiminde kullanılan yağların, yanlışlıkla hayvan yemi diye sevkedildiğini belirledi.

Özel bir laboratuvarda geçen yıl 19 Mart’ta yapılan testlerde de yemlerde kullanılan 1 kilo yağ asidinde normal düzeyin iki katı olan 0.75 nanogram dioksin bulundu.

Ancak bu bulgular kamu sağlığı uzmanlarına ancak 27 Aralık’ta ulaştı. Bu gecikmenin nereden kaynaklandığı araştırılıyor.

Yetkililer, şimdiye dek dioksin karışan 150 bin ton yemin domuz ve kanatlı hayvanlarca tüketildiğine inanıyor.

Kimyasal süreçler ve sanayi ocaklarında yanma sonucu oluşan bir grup kimyasal madde olan dioksinler, hayvanların yağlı dokularında birikebiliyor.

Sanayileşmiş dünyada dioksinler havada, suda, toprakta ve tüm yüyeceklerde düşük miktarlarda bulunuyor.

İnsanlar eğer uzun zaman yüksek düzeylerde dioksin alırsa, sağlık sorunları yaşayabiliyor.

Kanser riskini artırmanın yanı sıra, hamile kadınları olumsuz etkileyen dioksin, bağışıklık sistemini zayıflatıyor; sperm yoğunluğunda azalmaya ve öğrenme güçlüklerine yol açabiliyor. (BBC)
http://yesilgazete.org/2011/01/08/alman-yemlerinde-dioksin-seviyesi-normalin-77-kati/?utm_source=feedburner&utm_medium=email&utm_campaign=Feed:+YesilGazete+(Yesil+Gazete)

Dilovası Gerçeği. Anne Sütünde Ağır Metal Var.



Sanayi kuruluşların evlerin içinde bulunduğu Dilovası’ndan korkunç veriler: Cehennemde yaşıyorlar.


Sanayi kuruluşlarının konut alanlarıyla iç içe girdiği, kanser vakalarının ise dünya ortalamasının 30 kat üzerinde olduğu belirtilen Kocaeli’nin Dilovası İlçesi’nde yapılan bir araştırmada, doğum yapan annelerin sütünde yüksek dozda ağır metale rastlandı. Arıştırmayı yapan Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, annelerin sütünün yanı sıra bebeklerin kakasında da vücutta doğal olarak bulunmaması gereken ağır metaller tespit ettiklerini söyledi.

Türk sanayinin kalbi olarak adlandırılan ve bünyesinde demir çelik, kimya, petrol, otomotiv ve lastik sektörü olmak üzere 400’ün üzerinde büyük ölçekli sanayi kuruluşu, kimya, petrol ve LPG depolama tanklarını da barındıran Kocaeli’nde, yeni sanayi kuruluşlarının da anlaşmaları yapılıp temelleri atılıyor. Yerli ve yabancı yatırımcının, deniz, kara ve demiryolunun yanı sıra hava ulaşımı açısından da en uygun konumda olması nedeniyle tercih ettiği Kocaeli’de, 13 organize sanayi bölgesi bulunuyor ve yenilerinin de kurulması için çalışmalar sürdürülüyor.

Aralarında dev demirçelik tesislerinin de bulunduğu, kimya ve boya sanayii başta olmak üzere birçok fabrikanın konut alanları ile iç içe girdiği Dilovası İlçesi’nde ise alınan önlemlere rağmen bacalardan çıkan gazlar nedeniyle hava zehirleniyor ve buna bağlı olarak da kanser vakalarındaki artış dikkat çekiyor. Daha önce yapılan araştırmalarda kanser vakaları dünya ortalamasının 30 kat üzerinde olduğu belirlenen, TBMM’de özel olarak ’Dilovası Araştırma Komisyonu’ kurulan ilçede, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu 2004 yılında başlattığı araştırma sonuçları da ürkütücü. Kocaeli ve Dilovası bölgesinde ağır metal yoğunluğu ve hamile kadınlar ile bebekler üzerindeki ağır metal düzeyinin saptanmasına yönelik çalışma sonuçlarına göre doğum yapan annelerin sütünde bile ağır metal var.

HER AY HAVA ÖLÇÜMÜ YAPTIK

Her ay bölgede hava ölçümleri yaparak metal oranlarını tespit ettiklerini söyleyen Prof.Dr. Onur Hamzaoğlu, “Dilovası bölgesindeki kanserden ölümlerin hem Türkiye’de, hem de dünyaya oranla daha fazla sıklıkta olduğunu tespit ettik. Hava kirliliği ile ilgisini araştırdık. Kandıra ve Dilovası’nda her ay hava ölçümleri yaparak ağır metal analizlerini yaptık. Kandıra ve Dilovası’nda araştırmaya katılmayı kabul eden hamile kadınların hamileliklerini araştırdık. Doğumdan sonra da annenin sütünden ve bebeğin kakasından ilk örnekleri aldık. Araştırmalarımız şu anda devam ediyor. Sonuç beklentilerimizi doğrular şekilde çıktı” dedi.

HAMİLE KADINLARIN SÜTLERİNDE AĞIR METAL VAR

Dilovası bölgesinde havadaki partüküllerde ağır metallerin çok fazla olduğunu söyleyen Prof. Dr. Hamzaoğlu, “Dilovası bölgesinde doğan bebeklerin kakalarında ağır metal çok yüksek. Annelerin de sütlerinde ağır metalin yüksek olduğunu izlemeye başladık. Çalışmamızı sonlandırdığımızda bu verileri ayrıntılı olarak tespit edeceğiz” diye konuştu.

ONLAR CEHENNEMİN KURBANLARI Dilovası ile sanayi kuruluşlarının bulunmadığı Kandıra ilçesini karşılaştırdıklarında cennet ile cehenneme benzeten Prof. Dr. Hamzaoğlu , “Dilovalılar cehennemde yaşıyorlar. Kandıra ile Dilovasında arasında inanılmaz bir fark var. Dilovası’ndaki anne ve bebekler cehennemin kurbanları. Vucutlarında kadmiyum, alüminyum gibi metaller var. Bunlar insan vücudunda doğal olarak bulunan metaller değildir” dedi.

DAHA DA ARTTI

TBBM Dilovası Araştırma Komisyonunun önemli bir noktayı tespit ettiğini söyleyen Hamzaoğlu, “Komisyon raporu yayınladığında en önemli konu sanayi kuruluşlarının kapasite arttırışını durdurulmasıydı. O günden bugüne kadar kapasite oranlarının arttırıldığını tespit ettik. Örneğin demir çelik üretimi yapan fabrikaları ziyaret ettiğimizde 50 tonluk metal eritme potalarını 250 tona çıkarttıklarını gördük” dedi. (dha)
http://yesilgazete.org/2011/01/08/dilovasi-gercegi-anne-sutunde-agir-metal-var/?utm_source=feedburner&utm_medium=email&utm_campaign=Feed:+YesilGazete+(Yesil+Gazete)

Tavuğu Civcivken Yiyelim Bakalım N’olacak.(Mehveş Evin-caddemilliyet)


Lüferi 24 santimin altında (yani sarıkanat ve çinekop iken) avlamaya devam edersek, soyu tükenecek savı, bilimsel olduğu kadar basit de. Çünkü bu balık, ancak 24 santim büyüklüğüne eriştiğinde, yani iki-üç yaşına geldiğinde üreyebiliyor. Bilim insanları buna ‘ilk cinsel olgunluk’ diyor. Yıllardır aşırı miktarda avlanan lüferin yasal avlanma boyu 14 santime indiğinden beri artık denizlerimizden çıkmaz oldu. Bugün tezgahta tek tük lüfere rastlıyorsak, bu yırtıcı, göçer balığın başka sularda koruma altına alınıp, sularımıza bir şekilde ulaşmasından. Veya daha acısı: İthal edildiğinden!
Bilim konuşsun

Türkiye, yıllardır AB Ortak Balıkçılık Politikası‘nı ihlal ederek yavru balık avlıyor. Ne diyor AB? “Balık stoklarının, avcılık veya doğal nedenlerle ölen balıklardan dolayı eksilen kitleyi karşılamak üzere, belli bir yenilenme süresine ihtiyacı vardır. Stokların yenilenmesi için gereksinim duyulan miktarda ergin balığa sahip olabilmek için küçük balıkların büyümelerine ve üremelerine mutlaka izin verilmelidir.”

Türkiye’de balıkçılık deyince akla gelen ilk isimlerden biri, İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Bayram Öztürk. “25 santimden küçük lüfer tutulmazsa bu balıklar boğazda kalır mı?” sorusunu Prof. Öztürk şöyle yanıtlıyor: “Eğer 25 cm’den küçük lüfer tutulmazsa, ileride daha büyük ve daha etli balıkların elde edilmesi mümkün olur. Bu balık göç ettiğinden Boğaz’da sabit kalmayacaktır. Ancak küçük boylarda avlanılmadığında, göç zamanlarında daha büyük balıkların bulunduğu sürüler halinde sularımıza geri gelebilecek.”

Karadeniz nasıl bitti?

Sularımızda yapılan en kapsamlı bilimsel araştırmalardan biri, Dr. Mustafa Zengin liderliğinde beş akademisyenin hazırladığı ‘Karadeniz’de av verimliliğinin araştırılması’ (Kasım 2002, Trabzon).

Araştırmanın yapıldığı tarihte lüfer için avlanma limitinin 20 santim olduğunu hatırlatarak başlayalım:

* Lüfer stoklarının en önemli kısmı Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Batı Anadolu’dadır. (Ivanov ve Beverton, 1985).

* Ancak lüfer balıkları uzun yıllardan beri Marmara’ya göçleri esnasında, Türk balıkçılar tarafından şiddetli bir av baskısına maruz kaldı ve Karadeniz’deki stok giderek azaldı.

* Lüfer avı özellikle 1970-1992 döneminde, Batı Karadeniz bölümünde; Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna kıyılarında tamamen kayboldu.

* Bulgaristan’ın 1941-1990 yılları arasındaki ticari balıkçılık verileri incelendiğinde; 1970’lerin sonundan itibaren başta lüfer olmak üzere uskumru, palamut, orkinos ve kılıç avında dramatik bir düşüş gözlendi.

Lüfer stoğu nasıl eridi?

* 1982-2000 yılları arasında Türkiye’nin Karadeniz’den karaya çıkardığı lüfer avı, lüfer stoklarının son 15 yıl içerisindeki durumunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Lüfer; 1982 yılında yaklaşık 23 bin ton av verirken, 1999’da 1.600 tona düştü.

* Bu düşüş, özellikle 1990’lı yılların başından itibaren daha hızlı oldu (DİE, 1982-2000 ). Türkiye kıyılarındaki lüfer stoklarının yıpranmasında, bu dönemlerde uygulanan balıkçılık yönetim stratejilerinin payı büyüktür.

* Bakanlıkça, lüfer balıklarının uzun yıllardan beri çinekop adı altında ayrı bir türmüş gibi avlanmasına izin verilmesi, bu türün Marmara ve Karadeniz’deki popülasyonunun çökmesinde en önemli etkenlerin başında yer aldı.

* Henüz 13-14 cm boyunda, cinsel olgunluğa ulaşmamış 0-1 yaş grubundaki balıkların avlanması yanlışlığından bir an önce vazgeçilerek, bu türün avcılığı konusunda yeni stratejiler geliştirilmeli.

Ne o, bunlar da mı yetmedi? 11 santimlik balıkları avlamaya devam edin, bakalım ne olacak?

RAKAMLARLA LÜFER

* Dünya çapında ki rakamlar şöyle: 1983’te 60 bin ton, 2002’de ise 50 bin ton lüfer avlandı. 2002, lüferin yüksek miktarda avlandığı son yıl oldu.

* Türkiye’de en yoğun avcılık boyu, lüferin üremediği boylar olan 11-23 cm arasında.

* Lüfer balığı, sularımızda ancak 1 - 1.5 yılda çinekop boyuna geliyor.

* Lüfer, etçil ve çok aktif bir balık olduğu için çok miktarda balık tüketiyor. Böyle beslenen balıklarda büyüme ve et oluşturma hızı yavaş.

* Akyol ve Ceyhan’ın 2007’deki araştırmasına göre, 1959’dan 2004’e avlanan lüferin maksimum boyu azaldı.

WikiLeaks Belgelerinde ABD'nin Genetiğiyle Onanmış Tohum Baskısı.



T24- WikiLeaks'in sızdırdığı  ABD Dışişleri kriptolarından genetiğiyle oynanmış tohumlar çıktı. Belgeye göre, Fransa'nın genetiği değiştirilmiş mısır tohumunu yasaklamasının ardından Paris'teki Amerikan büyükelçisi Craig Srapleton, bu ürünleri yasaklayan ülkelerin cezalandırılmasını istiyor.

BBC'de yayımlanan habere göre, Guardian'da yer alan, gazetenin çevre editörü John Vidal imzalı haber, Wikileaks internet sitesi tarafından yayımlanan yeni belgelerden çevreyle ilgili olan bazıları hakkında.

Haberin başlığı "Amerikan diplomatları genetik modifikasyona uğramış tohumlara direnen Avrupa'nın cezalandırılmasını istemiş".

Haberde ele alınan Wikileaks belgelerinin ortaya koyduğu olay 2007 yılına dayanıyor.

O yıl Fransa, Montanso mısır tohumu olarak bilinen genetiğiyle oynanmış tohum cinsinin ülkede kullanımı yasaklıyor.

Bunun üzerine Paris'teki Amerikan büyükelçisi Craig Srapleton tarafından Washington'a gönderilen yazışmada, Avrupa Birliği'nin, özellikle de söz konusu tohumun kullanımını desteklemeyen ülkelerin cezalandırılması talep ediliyor.

Wikileaks'in yayınladığı diğer belgelerde de genetiğiyle oynanmış tohum sektörünün, Amerikan ticari ve stratejik çıkarları için önem arz ettiği vurgulanıyor.

Guardian'ın haberinde dikkat çeken bir diğer nokta ise Amerika'nın kalkınmakta olan birçok ülkede, rahipler tarafından karşı çıkılan tohumların kullanımını Vatikan üzerinden yaymaya çalıştığı iddiası.

Yazışmalarda Papa'ya yakın danışmanların söz konusu tohumları üreten Amerikan şirketlerini desteklemek konusunda ikna edildikleri, Papa'nın da kısa süre sonra ikna olacağının beklenebileceği söyleniyor.

Guardian'ın haberi Amerikan hükümetinin genetik modifikasyona uğrayan tohumları üreten şirketler adına doğrudan çalıştığı yorumuyla sona eriyor.


http://www.guardian.co.uk/world/2011/jan/03/wikileaks-us-eu-gm-crops