Çiğ Süte Akademik El İnsaf-I

Çiğ Süte Akademik El İnsaf-I
ÇAPAR KANAT

Çiğ sütün gerçekten akademik bir sahibi yok..Ama onu ancak üretenler sahip çıkıyor. Geçtiğimiz yıl GTH Bakanlığı Gıda Kontrol Genel Müdürü Sayın Ahmet Kavak, çiğ sütün marketlerde satışına izin verileceğine dair basına açıklama yapmıştı.

Bu açıklamadan bir ay sonra Resmi Gazete’nin 27 Aralık 2011 SALI, 28155 sayısında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca yayınlanan Hayvansal Gıdalar İçin Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliği’nin İstisnai uygulamalar bölümü MADDE 85 – (3) Bakanlık, çiğ süt veya işlenmemiş kremanın doğrudan son tüketiciye satışına düzenleme getirebilir, hükmünü yayınladı.. Aynı yönetmelik çiğ sütün pastörizasyon ve/veya uht işlemine sokulmadan peynir yapılıp piyasaya sürülmesini de 31.12.2012 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere serbestlik getirdi..Bir bakıma Fransa’nın çiğ sütten yapılan meşhur peyniri gibi..

Marketlerde çiğ süt satışına izin veren yönetmelik yayınlanamamış olsa da sayın GTHB Gıda Kontrol Genel Müdür Sayın Ahmet Kavak’ a teşekkür ediyoruz.. Girişimi ve çabası düşünce düzeyinde de kalsa da gerçekçi bir değerlendirme yaptığını görüyoruz.. 1999  yılında Ankara İl Kontrol Laboratuar Müdürlüğü de yapan Sayın Ahmet Kavak çiğ sütün açık perakende sektörüne ve sanayiye giden yönünü gayet iyi bilen biri olarak halkın çiğ olarak temin ettiği, kaynatarak tükettiği çiğ sütü gıda güvenliği kapsamına alma düşüncesinden dolayı kutluyoruz.. Doğrusu da böyle değil mi? Aşağıdaki tablo:’de açık perakende çiğ süt sektörünün büyüklüğü onun gıda güvenliği kapsamına alınmasını zorunlu kılıyor.. Soğuk zincir çiğ süt üretiminin de pastörizenin yanı sıra açık perakende çiğ süt sektörü de azımsanmayacak miktarını tedarik ediyor..

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Ulusal Gıda Kodeks Komisyonu üyesi, Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi  diyetisyen Prof. Dr. Tanju Beslen, sütün kutusunun üreticisi Tetra Pak Milli Eğitim Bakanlığı işbirliği ile başladığı Sağlıklı Süte Çağrı seminerleri altıncı yılında devam ediyor.

Tablo:1- Toplam çiğ süt üretiminin tedarikçileri tablosu

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Serhat Ünal ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Ulusal Gıda Kodeks Komisyonu üyesi, Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tanju Besler Tetra Pak Milli Eğitim Bakanlığı işbirliği ile başladığı Sağlıklı Süte Çağrı seminerlerinde yaptıkları sunumlarda Hacettepe Üniversitesi bünyesinde gerçekleştirilen saha araştırmasının sonuçlarını aktardıkları ve kendi yaptıkları  2002 yılında yayınlanan akademik araştırmalarına atıf yapılarak  Ankara’nın 150 noktasından toplanan ‘’sokak sütü’’ ve aynı noktalardan uht süt ve pastörize süt karşılaştırmaları yapıldığını ve sokak sütünde 100 bin bakteri sayısı ve nişasta bulunduğunu İllerdeki süt seminerinde anlatılarak aynı bilgilerin medyaya sunulduğunu okuyoruz..

Ziraat Mühendisleri Odası, Ankara Tabipler Odası, Gıda Mühendisleri Odasının ortaklaşa düzenledikleri süt ile ilgili broşürde de o jargon kelime olan ‘’sokak sütü ‘’ne dikkat çekiliyor. Çiğ süt o jargon kelimeyi hak etmiyor. Çiğ sütün gerçek bir gıda ve tüm endüstriyel ve açık perakende sektörünün hammaddesi olduğu unutuluyor.. Gıda Mühendisleri odası, süt ile ilgili hangi bir problem medya da yer alırsa alsın, o problem endüstriyel süt sektörünün üretiminden kaynaklanıyor olsa da yaptıkları açıklamanın arkasından sokak sütü jargon kelimelerini kullandıklarını okuyunca gerçekten üzülüyoruz.. GMO’nun internet sitelerinde yayınlanan broşürde ülkemizde ne kadar kişi başına süt tüketiminden habersiz olduklarını da görüyoruz.. GTH Bakanı sayın Mehdi Eker’in 21.Mayıs 2012 tarihindeki yaptığı 13,5 milyon ton çiğ süt üretimi ve buna göre de kişi başı süt ve süt ürünlerinin 182 litre olduğunu bildirmesi, ATO, GMO, ZMO’nun ortaklaşa açıkladığı kişi başına 25 litre içme sütü tüketimi rakamları düzeltir mahiyette idi..

Sütün kutusunun üreticisi Tetra-Pak sponsorluğunda 6 yıldır il, il, dolaşan değerli akademisyenlerimize süt ile ilgili farkındalık yaratma çabaları için teşekkür ediyoruz.. Bu topraklarda yaşayanların laktoz intoleransına ne kadar yüksek düzeyde sahip olduğu okul sütü projesinde görüldü. Toplumsal olarak da yoğurda, ayrana hem ismini veren hem de çok tüketenlerdeniz.. Bu tüketim alışkanlığını değiştirmek, değiştirmeye çalışmak acaba akademik midir diye sormaktan kendimi alamadım

Tetra-Pak’ın sponsorluğunda yapılan seminerlerde  atıf yapılan 2002 yılındaki akademik araştırmayı ‘sted 2002 • cilt 11 • sayı 2 • 55 ‘’ okuyup bitirdiğimde çok şaşırıp ‘’akademik El İnsaf’’ demekten kendimi alamadım..

Basına yansıtıldığı gibi 100 bin bakteri bulunduğu doğru olmakla birlikte nişastanın bulunduğu yer ‘’ sokak sütü ‘’ değil .. Fabrikalara gelen sütlerde nişasta olduğudur.. Üstelik kendi yaptıkları akademik araştırmayı tüm ana unsurlar ile kamuoyuna duyurmak yerine doğru olan 100 bin bakteri ve olmayan nişasta buluntusunun medyaya sunulması karşısında akademik olarak değil ama mahşer-i vicdan ile şunları söylemek zorundayım.

İster açık perakende çiğ süt sektöründe ister sanayiye gelen sütlerde 100 bin, hatta bir milyonu bulan veya geçebilen mikrobiyolojik ortam olsun; problemi yaratan o çiğ sütün sıcak zincir içinde oluşudur.. 100 bin mikrobiyolojik ortamın olması sıcak zincir çiğ sütünün karakteristik özelliğidir Akademik araştırmada 150 noktadan alınan açık perakende çiğ sütü örneklerinde nişasta akademik olarak bulunamamış, bulunmuş gibi medyaya veriliyor olsa da o sütün gittiği yer ile ilgili değil sıcak sütün kaderidir nişasta veya karbonat ile buluşmak.. Sıcak çiğ sütün doktrinidir bu.. Bu doktrini de çiğ sütü üretenlere, sıcak çiğ süt olarak satanlara da öğreten, belleten satın alıcı dev sektörün içinde çalışanlardır.. Çiğ süte su katmak masum hile iken  soğuk zincir çiğ süt, masum hile suyu bile kabul etmemektedir..

İşte şimdi ülkemizdeki çiğ süt toplam üretimi içinde soğuk zincir çiğ süt, sıcak zincir çiğ süt üretim miktarları ve bunun tedarikçilerini kapsayan ‘’ akademik olmayan ‘’ ama mahşer-i vicdan taşıyan tablomu aşağıya sunuyorum..Böyle bir tablo ilk defa tarafımızdan yayınlanmaktadır


Okurlarımız ’’sted 2002 • cilt 11 • sayı 2 • 55’’ akademik araştırmayı google arama motorunun bulup okumalarını öneririm.. O akademik araştırmayı okuduktan sonra yazım üzerinde, yukarıdaki tablo ışığında düşünmelerini arzu ederim..

Yukarıdaki tablo ile ilgili yorum ve değerlendirmelerimi  ‘’Çiğ Süte Akademik El İnsaf-II ‘’ başlığında yazmaya devam edeceğiz..


1000’lerce Yıl Öteden Gelen Sağlık : ‘‘PROBİYOTİKLER’’

ÖZGÜR SEPİN Veteriner Hekim

Probiyotik kelimesi Pros ve bios kelimelerinden türetilmiştir, ve hayatı kolaylaştıran anlamı taşımaktadır. Kitab-ı Mukaddesin Farsça bir versiyonunda Hazreti İbrahimin uzun yaşaması(yüzlerce yıl!) fazla miktarda fermante süt ürünleri (yoğurt, süt, peynir vb) yemesine bağlanmıştır. (Genesis, yaradılış, tekvin”18:8)

MÖ 76 yılında Roma tarihçisi Plinius ishal tedavisinde fermante süt ürünlerinin kullanılmasını salık vermiştir. Ortadoğu, Afrika, Kafkas toplumlarının süt, yoğurt ve peynir ürünlerini eski çağlardan beri tükettikleri bilinmektedir 1912 Nobel Tıp Ödülünü kazanan Rus bilim adamı Élie Metchnikoff bilim dünyasında probiyotiklerin kaşifi sayılabilir.

Metchnikoff yoğurt ve peynir gibi süt ürünlerinde bulunan asit yapan mikroorganizmaların bağırsaktaki hastalık yapan mikroorganizmaları nötralize ettiğini saptamıştır. Metchnikoff, Bulgaristan ve Kafkasya’da yaşayan insanların uzun ömürlü olmasını probiyotiklerden zengin gıdaların fazla tüketilmesiyle açıklamıştır.

1974 yılında Parker tarafından sindirim sisteminde bulunan mikroorganizmaları dengede tutmak için yardımcı olan maddeler ve mikroorganizmlar diye tanımlamıştır.


Kontrolsüz kullanılan birçok ilaç sindirim sistemi mikroflorasındaki dengeyi bozmakta, potansiyel patojenler ortamda dominant duruma gelerek bağırsak , böbrek gibi önemli organlarda enfeksiyon oluşumunu hızlandırmaktadır.Bu arada antibiyotiklerle duyarlı olan laktik asit bakterilerinin sayısı azaldığından bağırsak reaksiyonu değişmekte buna bağlı olarak da ortama bozucu ve patojen mikroorganizmalar hakim olmaktadır.


Vücudun doğal intestinal florasında bulunan ve organizma için yararlı olan bakterilerin gitgide sayılarının azalması, tamamen yok olması karşısında bilim dünyası bu yararlı florayı korumak ya da tekrar geri kazanmak için arayışa girmiş ve Probiyotik mikroorganizmalar değişik ürünler halinde tüketime sunulmuştur.


İmmun sistemin yaklaşık %70’i gastrointestinal sistemde lokalizedir ve dolayısı ile probiyotik mikroorganizmalar , lokal ve sistemik seviyelerde immun sistemi aktive etmektedir.


Probiyotiklerin görevleri

  • Bağışıklık sistemini güçlendirmek.
  • Yiyeceklerin hazmını kalaylaştırmak.
  • Vitaminlerin (K vit, biyotin, B12, niasin vb) sentezini yapmak.
  • Bağırsak duvarını zararlı maddelerden korumak ve bağırsak geçirgenliğini azaltmak.
  • Zararlı maddelerin (toksinler) kan dolaşımına geçmesini engellemek.
  • Besin allerjilerini ve ekzemayı önlemek.
  • Kronik enflamatuvar (iltihabi) hastalıkların oluşumunu engellemek.
  • Kanseri önlemek.
  • Yaşlanmayı yavaşlatmak.
  • Depresyonu hafifletmek.
  • Otizm bulgularını hafifletmek.
  • İshali önlemek ve tedavi etmek.
  • İdrar yolu iltihaplarını önlemek.
  • Kabızlığı tedavi etmek.
  • Böbrek taşlarının (okzalat) oluşumunu azaltmak.
Probiyotiklerin Etki Mekanizmaları

1)Patojen bakterilerin sayılarını azaltmak

a) Antimikrobiyal bileşikler üretmeleri
b)Besin elementleri için rekabet etmeleri
c)Kolonizasyon bölgeleri için rekabet etmeleri

2)Mikrobiyal metabolizmayı değiştirmek

a)Sindirim sistemini teşvik eden enzimlerin üretimi
b)Amonyak amin veya toksik nzimlerin üretiminin azalması
c)Bağırsak duvarının fonksiyonlarının iyileştirilmesi

3) Bağışıklık sistemini iyileştirmek

a)Antikor düzeyinin artması
b)Makrofaj aktivitesinin artması


Sezaryen doğum ve probiyotikler
Bebek doğum sırasında vajenden gelen probiyotikler (laktobasiller ve bifidobakterler) ile karşılaşır. Bebek anne sütü ile beslendikçe normal flora gelişir. Sezaryen ile doğan bebekler dış ortamda bulunan mikroplar ile karşılaşır ve normal flora oluşamaz. Doğum sonrası ilk kolonize olan floradan sağlıklı floraya geçiş uygun beslenme ortamı meydana getirilse bile oldukça zordur.

Bağırsak florasının bozulmasının sonuçları
Probiyotiklerin bağırsak mukozası üzerinde oluşturduğu koruyucu tabakanın ortadan kalkması bağırsak geçirgenliğini artırır. Yeteri kadar sindirilmemiş yiyecek maddeleri ve nötralize edilmemiş toksinler kan dolaşımına geçer. Bağışıklık sistemi yeteri kadar sindirilmemiş protein parçacıklarına karşı aşırı bir şekilde uyarılır. Bu yabancı protein parçacıklarının bazıları vücudun kendi proteinlerine çok benzer. Bağışıklık sistemi aşırı uyarıldığı zaman kendinden olanı yabancıdan ayıramaz. Onu tahrip ederken kendinden olanı da tahrip eder. Bunlara oto immün (öz bağışıklık) hastalıklar denir.

Tedavisi ya da önlenmesinde probiyotiklerin kullanıldığı çeşitli hastalıklar ;
  1. İshal Yapılan çok sayıda çalışma probiyotik yiyeceklerin ishal tedavisinde son derece başarılı olduğunu göstermiştir. Geleneksel halk tıbbında ishalli kişilere yoğurt verilmesi yaygın bir uygulamadır. Probiyotikler virüs ishallerinde daha etkili olmakta, dizanteri şeklinde ishalleri fazla etkilememektedir.
  2. Antibiyotik ishali Oral antibiyotik kullananların yaklaşık %20’sinde bağırsak florasının bozulmasına bağlı olarak ishal gelişmektedir. (Etkenler daha çok C. difficile ve K. oxytoca’dır) Probiyotikler antibiyotik ishallerinin önlenmesi ve tedavisinde oldukça başarılıdırlar.
  3. Uyarılgan (irritabl) bağırsak sendromu İrritabl bağırsak sendromu 6 ay-4 yaş arasındaki çocuklarda görülen günde 4-10 kez müküslü ve sulu ishal ile özellenen bir bağırsak hareket bozukluğudur. Probiyotikler irritabl bağırsak sendromunda ishali azaltmaktadır.
  4. Crohn hastalığı- Ülseröz kolit Crohn hastalığı ve ülseratif kolitin temel nedeninin bağırsakta sağlıklı mikroorganizma dengesinin hastalık yapan mikroorganizma lehine bozulması sonucu gelişen bir reaksiyon olduğu düşünülmektedir. Probiyotikler bağırsakta sağlıklı mikroorganizma dengesini kurarak Crohn hastalığı ve ülseröz kolit bulgularını hafifletebilirler.
  5. Yağ ve protein sindirimi Süt ürünlerinin içindeki probiyotikler bağırsakta bulunan proteinlerin ve yağların sindirilmesini sağlarlar yani yiyeceklerin hazmını kolaylaştırırlar. Proteinlerin en küçük birimlerine (amino asitler)kadar indirgenmesi (protein hidrolizi) alerjik olayların oluşumunu azaltabilir.
  6. Kanser Yaygın olarak kullanılan bir probiyotik kaynağı olan yoğurdun antikanserojenik (kanseri tedavi edici) etkilerinin olabileceği gösterilmiştir.
  7. Meme kanseri Göğüs kanseri kadında en çok görülen kanser çeşididir. Çok güçlü deliller olmamasına rağmen yoğurt gibi fermante süt ürünlerinin kullanılmasının göğüs kanserini azalttığını çeşitli çalışmalar ile gösterilmiştir.
  8. Kalın bağırsak kanseri Kalın bağırsak (kolon) kanseri gelişmiş ülkelerde en çok görülen tümörler arasında ikinci ya da üçüncü sıradadır. Deneysel ve epidemiyoloik çalışmaların birçoğu probiyotiklerin kolon kanserinden korunmada önemli bir rolü olduğunu göstermektedir. Epidemiyoloik çalışmaların birçoğu probiyotiklerin kolon kanserinden korunmada önemli bir rolü olduğunu göstermektedir. Bir bölüm çalışmada ise böyle bir etki gösterilememiştir.

Probiyotiklerin kolon kanserini önleme mekanizmaları

  • Mütasyon ve DNA hasarının azalması.
  • Kanser oluşumuna yataklık eden enzimlerin (ß-glukuronidaz, nitroredüktaz, azoredüktaz) aktivitelerinin azalması.
  • Kanser yapan maddelerin (mutajen) etkisizleştirilmesi.
  • Kısa zincirli yağ asitlerinin üretiminin artması ve asiditenin artması.
  • Kanserli hücre intiharının (apopitoz) hızlanması.

İdrar yolu hastalıkları

Probiyotikler genital ve üriner sistem enfeksiyonlarını azaltırlar. Probiyotikler bu özelliklerini aşağıdaki mekanizmalar ile sağlarlar;
  1. Vajina pH’sının düşürülmesi.
  2. Salgıladıklar H2O2 ve bakteriyosinlerin bakterileri etkisizleştirmesi.
  3. Hastalık yapan bakterilerin mukozaya yapışmasının engellenmesi (yarışmalı inhibisyon).


Alerji

Probiyotikler inek sütü allerjisi, atopik ekzema ve diğer alerjik hastalıkların profilaksi (korunma) ve tedavisinde başarı il kullanılmaktadır.

Romatoid artrit

Floranın bozularak bağırsak geçirgenliğinde meydana gelen artışın sadece bağırsakta değil bağırsak dışı birçok organda da iltihabi hastalıklara yol açtığı düşünülmektedir. Yeni tanı almış romatoid artritli hastaların bağırsak florasının normal olmadığı saptanmıştır. Probiyotiklerden zengin bir diyetin antiromatizmal ilaç ihtiyacını azalttığı, klinik bulguları hafiflettiği gözlenmiştir.

Probiyotiklerin alerji önleyici özellikleri
Probiyotikler bağırsaklardaki koruyucu mukoza bariyerini güçlendirler; böylece bağırsak geçirgenliğini azaltarak allerjik maddelerin kana geçmesini engellerler.Süt proteinleri tripsin ve pepsin enzimleri yerine probiyotik enzimleri ile parçalanır. Bu nedenle mononükleer hücrelerden sitokin sentezini uyarmazlar. Probiyotikler alfa 1-antitripsin ve tümör nekroze edici faktör düzeylerini düşürerek bağırsaktaki iltihabı baskılarlar.Probiyotikler sekretuvar IgA antikor yapımını artırarak mukoza bağışıklığını artırırlar.

Otistik çocuklarda bağırsak florası

Otistik çocukların çoğunda bağırsak florası bozulmuştur.Bu kişilerde patojen bakteriler, mantarlar ve parazitler aşırı şekilde ürer. Bu patojen mikroorganizmalar yiyeceklerin sindirimini bozarlar ve çeşitli toksinlerin oluşmasına yol açarlar.

Okzalat taşı

Bağırsaktan emilen okzalat oranının artmasının (>%5) üriner sistemde okzalat taşı oluşmasının temel nedeni olarak düşünülmektedir. Oxalobacter formigenes bağırsakta bulunan okzalatı parçalayarak emilen miktarı azaltırlar. Probiyotik verilen taşlı hastalarda idrardan okzalat atılımının azaldığı gösterilmiştir.

Solucanlar/Abdullah AYSU



SOLUCANLAR/Abdullah AYSU

Karasaban 20 Mayıs 2012
Solucanlar çabuk üreyen faydalı canlılardır. Faydaları saymakla bitmez, toprakta zaten doğal olarak da yaşarlar. Ancak uygulanan endüstriyel tarım modelinde kullanılan, kimyasallar onları öldürüyor, çoğalmasını engelliyor.
Solucanları kendinizde çoğaltabilirsiniz. Beslendikleri gıda, toprağa karıştırılmış (gömülmüş) mutfak artıkları, kuru yapraklar, çürümüş yapraklar ve rutubetli otlardır. Bahçenizin bir köşesinde çoğalttığınız solucanları sonra ihtiyaç duyduğunuz alanlarda kullanabilirsiniz. Herhangi bir sebze bitkisinin, ağacın veya çiçeğin istediği gibi gelişmediğini gördüğünüz zaman bu bitkinin köküne yakın bir çukur açın oraya bir kürek dolusu solucanlı toprak atın ve toprağı örtün. Böylece bol miktarda solucan yumurtası ve solucan yavruları bakımından zengin bu toprağın konulduğu alandaki otlar, diğer otlara göre üç misli sıklaşır, bitkiler iki kat büyür. Çünkü solucanın faaliyette olduğu arazilerin verimliliği en az iki kat daha fazla olur. Yaşamasına izin verilirse yani endüstriyel tarım uygulanmazsa bu özellikleriyle solucanlar açlığa çaredir, sağlıklı besin üretebilmenin teminatıdır.
Solucanlar, geceleri toprağın üzerinde gündüzleri de içerlerinde olmak üzere durmadan, dinlenmeden çalışır, toprağı işler. Bu çalışma temposu ile kendi ağırlığı kadar bir toprak sağlar, toprağı yeniler. Solucanın işlediği toprak bitkiler için en yararlı topraklardır. Solucanın işlediği toprak bitki bünyesine en uygun gelen gübre özelliğindedir. Topraklarının üst tabakaları solucan tarafından bu şekilde işlenmesinden sonra yapılan tahliller, toprağın nitrat miktarını beş misli, potas miktarını onbir misli arttırdığı tespit edilmiştir.
Solucanlar, toprağı işlerler, toprağı işlemesi için kendilerine traktörlerin depolarına konulan akaryakıt gibi herhangi bir enerjiyi dışardan kabul etmez, ihtiyaç da duymaz. Bir milyon solucanın ağırlığı, bir çiftlik beygirinin ağırlığına eşittir, fakat harcadığı adale kuvveti yan yana konulduğunda yüz beygirin adale kuvvetine denk gelmektedir.
Yirmi beş dekarlık toprakta 1 milyonu aşkın solucan olabilmekte ve bunlar toprağın içinde milyarlarca, trilyonlarca tünel açabilmekte, ham toprağı işleyerek bitki için besleyici bir gıda maddesi haline getirmektedir. Sert, kaya gibi toprak kütlelerini bir metre 80 cm derinliğe kadar işleyerek bitki kökleri tarafından, kullanılabilir, alınabilir besin haline gelmesine yardımcı olmaktadır.
Solucan titiz çalışır, minicik vücuduyla, bitki köklerinin üzerindeki kılcal damarların arasına kadar girerek buralardaki toprakları kolaylıkla işleyebilmektedir. Traktörle, atla çekilen çapa makinesi veya elle toprağı çapalama suretiyle bitkinin köklerini zedelemeksizin işlemek mümkün değildir.
Solucalar bitkilerin köklerini zedelemediği gibi kaskatı olmuş toprağın alt tabakalarını incecik tüneller açmak suretiyle yağan yağmurun toprak tarafından depolanmasına olanak sunmaktadır. Bu özelliğiyle erozyonun tahribatını en aza indirirken işlediği toprağın madeni tuzlarını açığa çıkararak bitki kökleri tarafından alınabilmesine olanak sağlamaktadır. Bu nedenle solucanın işlediği topraklardan elde edilen ürünler besim bakımından zengin ve daha lezzetli olmaktadır.
Dr. Barret(1) üretimde solucan kullanan ve solucanların faydasını gören bir çiftçidir. Bu nedenle kendisine çokça sorulan şu soruya verdiği cevap oldukça öğreticidir. Büyük ölçekli topraklarda üretim yapmanın gerekli olduğunu savunanlara da anlamlı bir cevaptır.
Soru şudur: Mademki solucanlardan bu kadar fayda görüyorsunuz. Niçin yanı başınızdaki çorak araziyi satın alıp orasını da solucanlarınızın yardımıyla ihya etmeye teşebbüs etmiyorsunuz?
Dr. Barret: Benim daha geniş araziye ihtiyacım yok. Benim en büyük arzum toprağın bir karışlık üst tabakasının olanaklar ölçüsünde zenginleştirebilmektedir. Eğer solucanların çiftlik arazinizi tam bir titizlikle gübrelemelerine ve çapalamalarına olanak verebilirsek 20 dekarlık topraktan ailenin bütün senelik sebzelerini yetiştirmeğe muvaffak olurum. Çiftçilerin en büyük hatası daha fazla arazi açmaya çalışmalarıdır. Halbuki çiftçinin daha fazla topraklara ihtiyacı yoktur. Şiddetle muhtaç olduğu şey, toprağın mahsul yetiştiren bir karışlık üst tabakasının azami derecede zenginleşmesidir.
Ancak endüstriyel üretim yapılan topraklarda kullanılan sentetik gübreler onların vücuduna zarar verdiği ve tarımsal üretimde kullanılan kimyasal ilaçlar onları da öldürmekte dolayısıyla çoğalamamakta ve tarıma yapmaları gereken katkıyı sağlayamamaktadır. Solucanların tarıma katkılarını sağlayabilmek için kendilerine yaşama hakkı tanınması yani ekolojik zincire zarar vermeyecek bir tarım tarzının (küçük ölçekli bilge köylü tarım tarzının) merkezi devlet politikası olarak uygulanması yeterli olacaktır. Ancak endüstriyel üretim yapılan topraklarda kullanılan sentetik gübreler solucanların vücuduna zarar verdiği ve kimyasal ilaçlar öldürdüğü için çoğalamamaktadırlar.
(1) Dr. Thomas Barret. “Harnessing de Earthworm” Aktaran: Nezahet Nurettin EGE; “Ziraat Aleminde, Büüyk Terakiler ve Bu Muavaffakiyetlerden Alacağımız Dersler” Güneş Neşriyatı-1980

Çiğ Süt Üretimi Kafa Karıştırdı.-Çapar Kanat

Çiğ süt üretimi kafa karıştırdı

Sütteki üretim ve tüketim rakamları doğru mu? Doğru ise 3 milyon sayısı geçen kayıp süt inekleri nerede? Türkiye’nin süt ineği sayısı 4 milyon 200 bin mi, 7.941.000 mi?





Çapar Kanat'ın süt üreticileri grubunda  yazdığı yazı süt üretimiyle ilgili karışıklığı ortaya koydu.

Kanat  yazısında şöyle dedi:

Sütteki üretim ve tüketim rakamları doğru mu? Doğru ise 3 milyon sayısı geçen kayıp süt inekleri nerede? Türkiye’nin süt ineği sayısı 4 milyon 200 bin mi, 7.941.000. mi? Çiğ süt üretimi 13,5 milyon ton mu? 8.575.000. ton mu? Kişi başı süt ve süt ürünleri tüketimi 182 litre mi yoksa 115 litre mi? Akademik alan tüm yoğunluğunu sütün sokağına dikkat çekiyor.. Çiğ süt Üretiminin sürdürülebilirliği hangi akademik alanın umurunda? Yazdıklarımızda Rekabet Kurulu sorgulamalarımızı çok gerilerde bıraktık. İşte aşağıda tüm bunları ele aldığımız rakamlara geçelim..

Okul sütü projesi nedeniyle çeşitli sivil toplum örgütlerinin basın bildirilerinde süt tüketimi ile ilgili farklı ve rakamlar gördük… Bilhassa Gıda Mühendisleri Odası, Ziraat Mühendisleri Odası ve Ankara Tabip Odası’nın ortaklaşa düzenledikleri ‘’ broşür’’ ve ZMO’nun basın bildirisinde  25 Litre gibi bir rakamın geçmesini doğrusu çok ama çok yadırgadığımı söylemeliyim.. Basın açıklamasında ‘’25 litre içme sütü’’ ifadesi toplam süt ve süt ürünleri tüketiminin 25 litre olduğu algısı yaratılmış olunca GTHB’nı da yeni bir açıklamada bulunarak kişi başı tüketimin 182 litre olduğunu söyledi.. ATO, GMO; ZMO’nun ortaklaşa düzenledikleri ‘’broşür ‘’deki bir jargon deyim ile ilgili değerlendirmelerimi saklı tutuyorum. Şimdi asıl değerlendireceklerimize geçelim.

Gıda Tarım Hayvancılık Bakanı Veteriner Hekim Sayın Mehdi Eker beyefendinin 2012 yılı Şubat ayında açıklamasına göre 2011 yılı toplam çiğ süt üretimimiz 12 milyon tondu. (12 milyar litre).

21. Mayıs Dünya Sütçüler-Sütçülük günü dolayısı ile ZMO’nun basın bildirisindeki rakamları görmüş olmalı ki süt (çiğ) üretiminin 13,5  milyon ton, kişi başı süt tüketiminin yoğurt, ayran, peynir vb. şeklinde 182 litre olduğunu söyledi.. Biz bu rakamlara  söylenmesi zorunlu efsane rakamlar diyoruz..Çünkü bu efsane söylenmez ise AB ‘’haydi süt ithal edin ‘’dayatmasını başlatır.. Bu da hayvan varlığımızı daha da dibe çökertir..

Süt Tüketiminde Gerçekçi Rakamlar

Bizim hesaplamalarımıza göre ise toplam çiğ süt üretimimiz 8,575 milyon tondur…  Süt ve süt ürünleri kişi başına tüketimimiz ise  115 litredir. Şayet 12-13,5 milyon ton çiğ süt üretimimiz olsa yollardaki süt tankerleri yoğunluğu iki katına çıkardı dağlar, taşlar süt akardı..diyoruz üreticiler olarak..
Efsane 13,5 milyon Çiğ Süt Üretimi Nasıl Hesaplanıyor?

2007 yılı - Çiğ süt Üretimi
2008 yılı - Çiğ süt Üretimi
2009 yılı – Çiğ Süt Üretimi
11.279.000. Ton
11.255.000.Ton
11.583.000 Ton

Tablo:1- Tüik 2007,2008, 2009 yılı çiğ süt üretim rakamları



Tüik, 2009 yılına kadar toplam çiğ süt üretim rakamlarını çıkarmak için GTH Bakanlığından toplam büyükbaş hayvan varlığındaki ‘’muhtemel ‘’  süt ineği sayılarına ve süt ineği süt verimi ortalamasına göre yukarıdaki rakamları buluyordu.. Tarım Bakanlığının 2007, 2008, 2009 hayvan varlığı rakamları doğru olsa idi et ithalatı hemen öncesindeki  açıklamalarında önce yeterli olduğunu söyleyip sonra yetersizliğini kabul edip 2010 yılının Nisan ayında et, canlı hayvan ithalatına başlanır mı idi? Kaldı ki 2008 yılında 1 milyon adet süt ineğinin kasaba gitmesi ile azalan çiğ süt üretiminin arz eksikliği yaratması ile 2008 Ağustos ayında 39 kuruş olan çiğ süt fiyatları 2009 yılının Eylülünde yükselmeye başlayan artışlar ile aynı yılın Aralık ayında 92 kuruşları bulmaz idi. 2010 yılının Mart ayında ise arz eksikliğinde azalma olmadığı halde sanayicilerin ortaklaşa fiyat belirlemeleri ve dayatmaları ile düşürüldü…

Yukarıdaki Tablo:1’de 2008-2009 sürecinde 1 milyon süt ineğinin azalmasından doğan çiğ süt üretiminin de azaldığının Tüik istatistiklerine yansımadığını görülmektedir.. Dolayısı ile GTHB’nın 2007,2008,2009 ve bundan sonraki yıllara bina ettiği 12 milyon, 13,5 milyon ton çiğ süt üretim rakamlarının tamamı efsanedir..

Biz 8,575 milyon ton çiğ süt üretim rakamını nasıl hesapladık?

Şimdi önce alt verileri ortaya koyalım.

GTH Bakanı Sayın Mehdi Eker 2002 yılında süt ineği verim ortalamasının 1,1 ton olduğunu bunun kendi dönemlerinde 1,7 tona yükseldiğini 2012 Şubat’ında açıklamıştı

Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliğinin 2012 yılı süt ineği sayısı 4.200.000 adettir. Tüik’in hesapladığı eski yöntem ile bu rakamı süt verim ortalaması ile çarptığınızda 7.140.000 ton çiğ süt üretimi çıkıyor.

Tüik yeni AB yöntemi ile istatistik yapmaya 2010 yılında başladı. Bu yeni yöntem süt ineği muhtemel istatistiki sayısı ile yine muhtemel verim ortalaması çarpımı ile değil 2010,2011,2012 yılı için sanayicilerin topladığı çiğ sütün miktarına göre istatistiki verileri toplayarak açıklıyor.. Ve Tüik’in sanayicilerden toplanarak elde edilen istatistiklerde  2011 yılı için toplam çiğ süt üretimi istatistiği 7.070.000 tondur..

Bir zihin jimnastiği daha yapalım.

Sayın Bakan’ın açıkladığı 13,5 milyon ton rakamını süt ineği sayısı olan 4.200.000’e böldüğümüzde; süt ineklerimizin süt verim ortalaması 2012 Şubat ayından bu yana 1,7 tondan 3,214 tona mı çıktı? Çıkmadı..

Sayın Bakan’ımızın 13,5 milyon ton toplam çiğ süt üretimi ve süt ineği verim ortalamasının 1,7 ton olduğunu kabul eder isek 7.941.176 adet süt ineğimizin kayıtlı olması lazım..? Öyle ise DSYMB’nin istatistiklerinde var olan hayvan sayısından fazla 3.741.176 süt ineği nerede?

3.741.176 süt ineği kayıtsız olabilir mi?

Hayvan başına 225-300 TL’nin, Çiğ süt litre başına desteklerin verildiği bir ortamda çiftçi süt ineğini kayıtsız bırakır mı? Kısmen olabilir..diyerek istatistikleri irdelemeye çalışalım:

1-3 hayvan sayısına sahip işletme sayısı 2007 yılında açıklanan GTHB istatistiklerine göre muhtemel sayısı 800 bin adetti.. İstatistiki yöntem ile bunu 1,5 hayvan sayısı ve 800 bin işletme sayısı ile çarpacak olur ise 1.200.000 sayı ediyor ve buzağısı, danası vb GTHB’nın yukarıdaki tablo.1 çiğ süt verim istatistiklerine dahil olan..

2008, 2009, 2010 ve 2011 yıllarına ait işletme büyüklükleri, işletme sayısı rakamlarını GTHB’lığı her nedense yayınlamıyor, 2012 yılı içinde sadece toplam 11-12 milyon büyük baş hayvan sayımız var diyor.

Kayıtsız hayvan sayısı işte 1-3 sayısı işletmelerin içindeki süt inekleri içinde olabilecek ise de yine GTHB’nın yaptığı açıklamalarda sayısal veri verilmese de işletme büyüklükleri sayısının çoğaldığını söylüyor. Öyle ise yukarıdaki 2007 yılındaki 1-3 hayvan sayısı büyüklüğüne sahip işletme sayısı olan 800 bin rakamı da azaldı demektir..

Şu anki -1-3 hayvan sayısına sahip işletme sayısının 500 bine indiğini muhtemel görürsek toplam büyükbaş hayvan sayısının bu büyüklükteki işletmelerde 500 binx1,5 : 750 bin olduğunu bulabiliriz. 750 bin sığırın içinde ancak süt ineği sayısını bulmaya çalışalım: 250 bindir..

İşte bu 250 bin rakamı kayıtsız süt ineği olabilir..Bu rakamı da 1,7 süt verimi ortalaması ile çarptığımızda 425.000 bin ton çiğ süt üretimi yapıyor. Haydi bu hesabımı da bir kenara bırakalım kayıtsız süt ineği sayısını 1 milyon kabul ederseniz 1.700.000 ton çiğ süt üretimi kayıtsız ineklerden elde edildiği görülebilir bu veya buna yakın rakamları sanayicilerin topladığı rakamlara ilave edilirse 8.500.000 ton ile buluşabilen  toplam çiğ süt üretimi olduğu gerçeğidir..

Bu durumda 3.741.176 adet kayıp süt ineği sayısını 1 milyon azaltıp O zaman yine sorarız:  2.741.176 süt ineği nerede?

13,5 milyon çiğ süt üretimi efsane mi gerçek mi? Süt ve süt ürünleri ithal edilmemesi için bu efsaneye çiğ süt üreticilerinin, hayvanı üretenlerin ihtiyacı var.. Ama bu efsaneyi endüstriyel süt sektörünün patronları ‘’arz fazlası vaar ‘’ diyerek siyasetin ve üreticilerin tepesine kılıç gibi indiriliyor..

Peki arz fazlası süt ne kadar? Arz fazlası süt miktarı ne kadar ‘’bir bilen’’ var mı? Yoksa üreticilerin üç kuruş kazancına göz dikmenin ‘’jargon’’ca olmayan ekonomik bir deyiminin adı mı?

İsimlerini tek tek bildiğimiz endüstriyel süt sektörünün stk’sının danışmanları, üniversitede öğretim üyeliği hem de UGK Komisyonu üyeliği hem de Tetra-Pak’ın danışmanlığını yapan akademisyenlerimiz ekonomik  adı ‘’arz fazlası sütün ‘’ miktarını açıklasalar da o sayıya denk gelecek kadar süt ineği kasaba gönderilse de şu arz fazlası sütü üreten ineklerden de, kılıçtan kurtulsak.. Bir gastroenterolog ve ortopedist akademisyenimiz bana soruyor: Marketlerde çiğ süt satışının medya da lafı geçmişti ne oldu? Sanırım Tetra-Pak ve onun doldurucu sektörü izin vermiyor cevabını veriyorum.! Arz fazlası vaar ise açın öyle ise marketlerde çiğ süt satışını da insanlar kutuya, fabrika bacalarına, süt çarkına değil süte para versinler.. hem ağaçlar da az kesilir, plastik de az tüketilir.. Hem de açık parekende çiğ süt satış sektörüne resmi gıda denetimi gelir..Denetim mi iyi denetimsizlik mi? Ne dersiniz? Ülke üretiminin % 42’si açık perakende çiğ süt mü tüketiyor? Sayın bakanın çok yeni çiğ süt üretim rakamlarına göre 31 milyon kişi açık perakende sektörünün müşterisi demektir.. 31 milyon kişinin sağlığını korumanın yolu, mantığı bizce jargon deyim olan sokak sütü tüketmeyin demek değil 31 milyon kişinin tüketim tarzı gerçeğinin görülerek kodeks çerçevesinde yasallaştırarak gıda güvenliğine dahil edilmelidir. Hem de kayıt dışılık ortadan kalkar. 2011 yılı Kasım ayında  marketlerde çiğ süt satışına izin verecek yönetmelik hazırlanmakta olduğunu medyaya duyuran Gıda Kontrol Genel Müdür Muavini Sayın Ahmet Kavak Beyefendi’nin gücü yetemedi.. İlk kimin karşı çıktığını da tahmin edinilebilinir mi? Gelin tahmin etmeyelim ve kimsenin ahını almayalım.. Üreticilerin ahını alanlara da selam olsun.   


Kaynak.
http://retailnews.com.tr//sn/news/pt/full/lang/tr/catId/57/id/11433http://retailnews.com.tr//sn/news/pt/full/lang/tr/catId/57/id/11433