Yeni Yılınız Kutlu Olsun


Tohumlarımızın Koruma Altına Alındığı,

Topraklarımızın Daha Verimli Olması İçin Çalışıldığı,
Denizlerimizin ve Balıklarımızın Yeni Çıkacak Yasalar İle Korunduğu,
Sağlığa Aykırı Katkı Maddelerinin Olmadığı Market Ürünlerinin Rafları Süslediği,

Bir

2011 Yılı Dilerim.



Domates 50 Yılda Değerini Kaybetti



Domates 50 yılda magnezyumun %24'ünü, kalsiyumun %46'sını, demirin %27'sini ve bakırın %76'sını kaybetti.

İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre 1940 ila 1991 arasında sebzeler içerdikleri magnezyumun %24'ünü, kalsiyumun %46'sını, demirin %27'sini ve bakırın %76'sını kaybetti. Bir tek dometesin 1940'ta ihtiva ettiği bakırı almak için 1991 ürünü 10 damates yemek gerekiyor. Devamı......

http://www.haberekspres.comtr/domates-50-yilda-degerini-kaybetti.htm


Lüfer Ne Zaman Kurtulacak?





22 Aralık 2010 NTVMSNBC

Slow Food, Fikir Sahibi Damaklar grubu nisan ayından bu yana "İstanbul Lüfer'e hasret kalmasın" adlı bir kampanya yürütüyor... Amaçları lüferin avlanma alt sınırının 14 cm'den 24'e e çıkartabilmek. Yazının devamı....
http://www.ntvmsnbc.com/id/25162941/

2.Ekoloji Günleri/İstanbul 16-19 Aralık 2010



Ekoloji Günleri İstanbul 16-19 Aralık tarihleri arasında Fulya Fuar Merkezi'nde...

Geçtiğimiz ay hizmete giren FFM (Fulya Fuar ve Kongre Merkezi) 16-19 Aralık 2010 tarihleri arasında "Ekoloji Günleri"ne ev sahipliği yapıyor.


Organik ürün meraklılarına aynı zamanda alternatif yılbaşı hediye seçenekleri de sunacak olan organizasyonda, et ürünleri, çay, bal ve şaraptan; kozmetik ürünler, temizlik malzemeleri, tekstil ve "Organik Otel" konseptiyle, turizm ürünlerine dek çok sayıda organik sertifikalı ürün satışa sunulacak.

2.Gıda Güvenliği Kongresi 09-10 Aralık 2010'da Yapıldı.


Tarladan Çatala Giden Yolculuğun Doğruları Yanlışları 2.Gıda Güvenliği Kongresi'nde Tartışıldı
"2.Gıda Güvenliği Kongresi" İstanbul Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesi'nde 9-10 Aralık tarihlerinde gıda güvenliği ile ilgili birçok güncel konunun ele alındığı bir buluşma noktası oldu. Ülkemiz ile Balkanlar, Türkî Cumhuriyetler ve Orta Doğu coğrafyasında ‘Gıda Güvenliği' konusunda yapılan en büyük organizasyon haline gelen kongre, Gıda Güvenliği Derneği koordinatörlüğünde, gıda güvenliği alanında dünyanın en büyük mesleki organizasyonu olan IAFP-(Uluslararası Gıda Koruma Birliği) ve Tarım Bakanlığı işbirliği ile gerçekleştirildi. Ayrıca toplam 23 meslek örgütü ve sivil toplum kuruluşu da kongrenin düzenlenmesinde katkıda bulundular.

Devamı: http://www.ggd.org.tr/

Biyolojik tür zengini Maçahel'e Kurulması Planlanan Santral İçin Yürütmeyi Durdurma Kararı




HES’in tek yararı kendine


ÖMER ŞAN(Cumhuriyet Gazetesi 13.12.2010)
RİZE - Rize İdare Mahkemesi, Artvin’in Borçka ilçesi, Camili (Maçahel) bölgesi Düzenli köyü sınırları içerisinde, Kiler Holding’e bağlı 4 enerji şirketinden birisi olan Gülkar Enerji firmasınca yapımı planlanan 5.05 megavat kurulu gücündeki Düzenli HES projesi için yürütmeyi durdurma kararı verdi. Artvin İl Tarım Müdürlüğü’nün Düzenli HES projesi imar planı yapılması amacıyla ‘tarım dışı amaçlı kullanım izni’ vermesine rağmen Camili Çevre Koruma Derneği ile 19 yurttaş tarafından, bu işlemin 5403 sayılı yasaya aykırı olduğu ve toprak koruma projesi hazırlanmadan böyle bir iznin verilemeyeceği iddiasıyla açılan davada mahkeme; hukuka, mevzuata ve kamu yararına uygunluk bulunmadığına hükmetti.
UNESCO’nun, 29 Haziran 2005’te ‘Dünya Biyosfer Rezerv Alanı’ olarak ilan ettiği Artvin’in Maçahel (Camili) Vadisi üzerindeki 8 HES projesinden birisi olan Düzenli HES projesi için hazırlanan raporda, Türkiye’deki tek Biyosfer Rezerv Alanı olan Camili Vadisi’nde yapılması planlanan HES projelerinin ‘kamu yararı’ başta olmak üzere ‘imar mevzuatına, planlama tekniklerine ve plan bütünlüğüne’ uygun olmadığı belirtildi.
‘Projeler bilimsel değil’
Kararda, bilirkişi raporunda belirtildiği üzere ‘Davaya söz konusu HES projesinde olduğu gibi bilimsel dayanaktan yoksun, yalnızca amacına yönelik parçacıl planlarla doğal varlıklarımız yok olmayla karşı karşıya kalacaktır” denildi ve Çevre ve Orman İl Müdürlüğü’nün havza bazında koruma-kullanma dengesini belirleyecek gerekli inceleme ve araştırmaları yapması ve çevresel kısıtları ortaya koyması gerektiğine de vurgu yapıldı.
HES projesi için vadi üzerinde bulunan 11 ufak derenin 10 kilometrelik tünellerle taşınması planlanıyor. Projenin sahibi, Başbakan Tayyip Erdoğan ve AKP’ye yakınlığı ile bilinen Kiler Holding.
Rize İdare Mahkemesi’nin kararını değerlendiren avukat Yakup Şekip Okumuşoğlu, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın ‘Biyosfer Rezerv Alanı’ statüsünü tanımasına karşın bu alanların nasıl korunacağına dair yönetmeliği çıkarmadığına dikkat çekti.

Sarı Yazmalılar İsyanda (Loç Vadisi Hes Protestosu)Cumhuriyet Gazetesi 9 Aralık 2010


İstanbul Haber Servisi - Loç Vadisi Koruma Platformu, Kastamonu Cide ilçesinde yapılan hidroelektrik santralını (HES) protesto etti. Kabataş’ta bulunan Orya Enerji Elektrik Üretim şirketi önünde toplanan platform üyeleri, “Değirmenderesi sular altında kalmasın”, “Su akar güldür güldür, HES’ler doğayı öldürür”, “Köyümüz bizimdir, bizim kalacak” ve “Loç Vadisi darda, sarı yazma isyanda” sloganları attı. Loç Vadisi Koruma Platformu üyeleri çalışmalar durdurulana kadar oturma eylemlerine her gün devam edeceklerini söylediler. Orya Enerji Elektrik Üretim şirketinin yetkileri ise “Yaptığımız HES yenilenebilir enerji santralıdır” dediler. (Fotoğraf: SERKAN YILDIZ)

Alakır'da Boykot Var (Vadisini korumaya kararlı köylüler, doğa için mücadelede kararlı)


ALİ ÖZTÜRK(Cumhuriyet Gazetesi 9 Aralık2010)

ANKARA - Geçen aylarda 80 yaşındaki HES karşıtı köylünün karakolda ifade vermesi sonrası kalp krizi geçirip yaşamını yitirdiği ve binlerce ağacın kesilerek vadi tabanına beton döküldüğü Alakır Vadisi’nde hareketlilik hız kesmiyor. HES şirketi şimdi de Antalya’da asılan bir pankart nedeniyle vadideki köylüleri şikâyet etti.
Alakır Kardeşliği Platformu ise yaptıkları açıklamada, “Kim astıysa yüreğine sağlık” dedi ve HES şirketi bünyesindeki tüm ürünleri boykot edeceklerini bildirdi. Antalya Alakır Vadisi’ndeki 8 hidroelektrik santral (HES) projesinden 6’sının yapımını üstlenmiş ADO Madencilik Elektrik Üretim Sanayi ve Ticaret şirketi, Antalya’da bir üstgeçide asılan “Doğa katili ADO” pankartıyla ilgili olarak vadideki HES karşıtları hakkında suç duyurusunda bulundu. Alakır Kardeşliği konuyla ilgili açıklamasında, “Alakır Vadisi’nde alın teriyle yaşayan bu insanlar, yaşam ve yörelerinin can damarını çalmak isteyenlere karşı gerekirse hapse de girmeye, can vermeye de hazırdır” denildi.

GDO'lu Ürünler Nerede? Ali Ekber Yıldırım 9 Aralık 2010-Tarım Dünyası


Biyogüvenlik Yasası ve GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) Yönetmeliği 26 Eylül 2010’da yürürlüğe girdi.

Yasa ve yönetmeliğe göre, içeriğinde binde 9’un üzerinde GDO içeren gıda ürünlerinin etiketinde “genetik yapısı değiştirilmiştir” veya “genetik yapısı değiştirilmiş üründen üretilmiştir” ibaresinin yazılması gerekiyor.

Türkiye’ye 32 çeşit GDO’lu ürünün girişine izin verildi. Bugüne kadar gıda üreticilerinden hiç biri GDO ibaresini etiketine yazmadı.

Yem amaçlı ithalatına izin verilen soyadan yem üreten bir iki firma, ürettikleri yemin ambalajına “soya küspesi genetik olarak değiştirilmiş soyadan üretilmiştir” ibaresini yazıyor.

İthalatına izin verilen GDO’lu ürünler arasında soya, mısır, kanola, şekerpancarı, patates, maya gibi gıda sektöründe yaygın kullanılan ürünler var.

Bu ürünleri kimler hangi ürünlerde kullanıldı bilinmiyor. Tüketiciler farkında olmadan ithal edilen GDO’ lu ürünleri afiyetle tüketiyor.

Daha önce hem bu sütunda hem de haber olarak DÜNYA Gazetesi’nde GDO’lu ürünlerin neden etiketlenmediğini sorduk. Tarım ve Köyişleri Bbakanlığı’ndan hiçbir ses seda çıkmadı.

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker ve bakanlığın tüm yetkilileri her fırsatta tarım konusunda yıllarca çıkarılmayan yasaları çıkarmakla övünür. Doğrudur. Bu dönemde pek çok yasa çıktı. Fakat, yasa çıkarmak kadar, uygulamak ta çok önemli. Uygulanmayan yasayı çıkarsanız ne olur? Devamı.....

http://www.tarimdunyasi.net/?p=1956#more-1956

2200 Metrede HES Protestosu





RİZE (Cumhuriyet) - Trabzon’un Araklı ilçesinde 2 bin 200 metredeki yayla köyünde yapılması planlanan hidroelektrik santralı (HES) çevreciler ve yurttaşlar tarafından protesto edildi.
Araklı’ya bağlı yayla köyü olan Kayacık’ta (Kizirnos) Yüceyurt Enerji firması tarafından yapılması planlanan HES projesine karşı yöre sakinleri Kayacık Köyü Dayanışma Platformu adıyla örgütlendi. Platformdan yapılan çağrıyla yaklaşık 1800 metre yükseklikteki Kayacık köyü merkezinde köylüler ve yayla sakinleriyle buluşan çevreciler, toplu bir şekilde söz konusu firma tarafından inşaat çalışmalarına devam edilen 2 bin 200 metredeki Kerenkaş Yaylası’na çıktı. Yayladaki ufak akarsuları toplayarak Araklı HES projesine aktaracak olan Araklı-1 Regülatörü inşaat alanında düzenlenen eyleme çevre il ve ilçelerden de çok sayıda kişi destek verdi.

Küçük Balık Yoksa, Büyük Balık da Yok!


Atlas ve Greenpeace, yumurtlama boyuna erişmeden avlanan yavru balıkların satışının denetlenmesi ve tüketicinin bilinçlenmesi için başlattıkları kampanyaya devam ediyor. Müthiş bir ekosistemin ve milyonlarca insanın geçim kaynağının devamlılığı, bu konuda göstereceğimiz duyarlılığa bağlı.


http://www.kesfetmekicinbak.com/doga/10422

İkizdere'de HES Kararı-İkizdere Vadisi Doğal Sit Alanı İlan Edildi.



Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, Rize'nin İkizdere Vadisi'ni doğal sit alanı ilan etti. Bu kararla, İkizdere'de Anzer, Cimil ve Ovit bölgesinde planlanan 22 hidroelektrik
santralinin (HES) yapılamayacağı öne sürüldü.

İkizdere Derneği, vadide planlanan HES'lerin yapımını engelleyebilmek için 23 Nisan 2008 tarihinde İkizdere Vadisi'nin sit alanı ilan edilmesi için Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kuruluna müracaat etti. Müracaatın ardından bugüne kadar geçen sürede kurul, vadide birkaç kez bilirkişi incelemesi yaptı. İncelemeler sonunda bölgenin durumunu ortaya koyan yaklaşık 300 sayfalık rapor hazırlandı.

Kurul üyeleri, son olarak vadide dün yaptıkları keşfin ardından bugün toplanarak İkizdere Vadisi'nin doğal sit alanı ilan edilmesine karar verdi.
ESKİ İKİZDERE DERNEĞİ BAŞKANI EKŞİ
Mimar Mühendisler Grubu Yerbilimleri Komisyonu Başkanı ve eski İkizdere Derneği Başkanı Kadem Ekşi, yaptığı yazılı açıklamada, Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun bugün aldığı kararla, İkizdere Vadisi'ni doğal sit alanı ilan ettiğini belirtti.
Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/id/25144661/


Monosodyum Glutamat-E621(Aroma artırıcı katkı maddesi)




MSG, Vetsin, yada E621 olarak da bilinen monosodyum glutamat bir çok gıda ürününde aromayı artırmak için kullanılan bir katkı maddesidir. Glutamik asit te, glutamik asidin MSG' den farklı tuzları, mesela monopotasyum glutamat gibi, MSG ile aynı etkiyi gösterirler. Glutamat aynı zamanda gıdaya umami diye adlandırılan farklı bir tat katar. Bilimsel olarak bu tat beşinci tat olarak acı, tatlı, tuzlu, ekşinin yanında kabul edilir. Glutamat proteinin ana bileşenidir. Hemen hemen bütün protein içeren gıdalarda (et, kümes hayvanlarının etleri, deniz ürünleri) doğal olarak bulunur. Doğal olarak bulunan glutamat, umami tadını vermek için geleneksel olarak kullanılmıştır.


Geçmişte glutamata bağlı halsizlik, uyuşma ve çarpıntı semptomlarının olduğu vakalar bildirilmiş. Bu durum Çin-lokantası sendromu olarak adlandırılmıştır. Fakat, bilimsel olarak hiçbir zaman bunun glutamat tarafından olduğu kanıtlanamamıştır.

Gıdalarda kullanılan glutamatın miktarı, gıdanın % 0,1 ile % 0,8'i arasındadır. Bu miktar geleneksel gıdalarda doğal olarak bulunan glutamat seviyesinin benzeridir. Glutamat tadı kendini sınırlandırır. Bunun anlamı; yemeğe uygun miktardan daha fazla eklendiğinde tada çok fazla bir katkıda bulunmaz, hatta tat dengelerine zarar bile verebilir. Glutamatın ne olduğunu daha iyi anlamak ve açıklık kazandırmak için aşağıda sık sorulan sorular için verilen cevaplar yardımcı olabilir. Diğer aroma artırıcı katkı maddeleri ve MSG' a ait etiket bilgileri de aşağıda verilmiştir.

Kaynağı ve Vücuttaki fonksiyonu

Monosodyum glutamat glutamik asidin bir tuzudur. Glutamik asit proteinleri oluşturan 20 amino asitten birisidir. Besinsel açıdan bakıldığında elzem olmayan bir amino asittir, yani vücudumuzda sentezlenebilir.

Glutamik asit, vücudumuzdaki ve besinlerde 2 formda bulunur. Birisi diğer amino asitlerle bağlı olduğu ‘bağlı' form, diğeri ise tek başına amino asit olarak bulunduğu ‘serbest' formdur. Besinlerin tadında sadece serbest glutamat önemli bir rol oynar.

Son çalışmalar gösteriyor ki besin kaynaklı glutamat bağırsaklar için ana enerji kaynağıdır. Bağırsakların glutamata karşı çok yüksek afiniteleri vardır ve çalışmalar gösteriyor ki gıda olarak alınan glutamatın ancak % 4' ü vücuda geçmektedir. Bu da gösteriyor ki vücudun geri kalan kısmı için gerekli olan glutamatın neredeyse tamamını vücut kendisi sentezlemelidir.

Besinlerdeki bütün glutamatlar, ister bağlı ister serbest formda olsun, bağırsaklarda serbest forma getirilir; ve bağırsaklar tarafından enerji üretiminde kullanılırlar. Glutamat aynı zamanda beyinde nörotransmiter olarak da kullanılır. Kan beyin bariyeri (kanda taşınan maddelerin beyin hücrelerine geçmesindeki kontrol bariyeri) glutamatın geçmesine izin vermez. Bundan dolayı beyin kendi glutamatını glikoz ve diğer amino asitlerden kendisi sentezler.

Glutamat, İnsan metabolizmasında merkezi noktalarda bulunduğundan dolayı önemli fonksiyonları vardır. Örneğin protein sentezinde substrat, glutaminin prekürsörü, azot taşınmasında ve daha bir çok yerde önemli bir rol oynar.
Bulunduğu yerler ve üretimi


Glutamat doğal olarak bir çok besinde bulunmaktadır. Et, balık, sebzeler ve tahıllarda bağlı formda, domates, süt, patates, soya sosu ve bir çok çeşit peynirde serbest formda bulunur. Besinlerde doğal olarak bulunmasının yanı sıra, sonradanda bir çok gıdaya eklenebilir. Çorbalarda, soslarda ve birçok işlenmiş gıdada sıklıkla kullanılır.

Bir çok asya yemeği, kimi zaman soya ya da balık sosu gibi doğal kaynaklı kimi zaman ise aroma artırıcı olarak eklenen glutamattan gelen glutamat tadına sahiptir. İtalyan mutfağında ise, peynir ve domatesteki glutamat yemeklere lezzet katmaktadır. Glutamat, gıdaların orijinal tadını artırmakta ve onları daha lezzetli hale getirmektedir.

Monosodyum glutamatın ticari üretimi 1909 da başladı. Geçmişte doğal proteinlerin, mesela buğday gluteni, hidrolizi yolu ile üretiliyordu. Şimdi ise bakteriyel fermantasyon yolu ile üretilmektedir. Bakteri (Corynebacterium Glutamicus) fermantasyon substratı olarak şeker, melas ya da nişasta içeren sıvı bir ortamda üretilir. Bakteriler fermantasyon yoluyla glutamik asit üretir ve ortama verirler. Glutamik asit ortamda birikir ve daha sonra filtrasyonla ayrıştırılır, saflaştırılır ve nötralizasyon ile MSG' a dönüştürülür. Daha sonra ekstra bir saflaştırma, kristalizasyon ve kurutma ile beyaz bir toz haline gelir. Artık aroma artırıcı olarak kullanıma hazırdır.

Monosodyum glutamattan başka diğer aroma artırıcılarda kullanılmaktadır. Bazıları yine glutamat kaynaklıdır, bunlar; monopotasyum glutamat, kalsiyum diglutamat, monoamonyum glutamat ve magnezyum diglutamattır.

Glutamat kaynaklı olmayan ancak aynı tat özelliklerini verenler ise guanilik asit, disodyum guanilat, dipotasyum guanilat, kalsiyum guanilat, inosinik asit, disodyum inosinat, dipotasyum inosinat, kalsiyum inosinat, kalsiyum 5'-ribonükleotidaz ve disodyum 5'-ribonükleotidaz.

Aroma artırıcılar, içindekiler listesinde hangi kategoride ise (örneğin, aroma artırıcılar) o başlık altında ya kendi özel isminde ya da onu ifade eden “E” kodu ile bildirilir. Aroma artırıcıların E numaraları aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Daha fazla bilgi için sitenin E-numaraları bölümüne bakın.

MSG' nin yan etkileri

Yıllar önce, MSG' lı gıdaların tüketimi sonrası astımı olan hastaların astım atağının olduğunu gösteren raporlar yayınlandı. Bunun üzerine, MSG ile astım arasında bir ilişkinin olup olmadığına ve MSG tüketiminin sağlık açısından bir risk oluşturup oluşturmadığına ilişkin araştırmalar yapıldı. Astım oluşumu ve MSG arasında bir ilişki kurulamadı. Çeşitli denemelerde, MSG tüketimi ile astım atağının arttığından şikayet edenler ile MSG tüketen astımlı hastalar monosodyum glutamat ile beslendi. Ancak
MSG tüketimi ile astım atağı arasında bir ilişki bulunamadı. MSG kullananlar ile plasebo kullanan insanlar aynı tepkiyi verdiler. MSG intoleransı gibi bir durumdan yakınan insanlar gıdadaki başka bir bileşene tepki vermiş olabilirler. Ancak bu MSG değildir.

Benzer başka bir deneme; baş ağrısı, baş dönmesi, ve diğer nörolojik problemleri olan insanlar üzerinde yapıldı. Bu şikayetler genelde plazma sodyum iyonu yükselmesi yada vücut sıvı hacminin düşmesine bağlıydı. MSG alımı ile bu semptomlar arasında hiçbir bilimsel ilişki kurulamadı.

MSG' ın sağlığa etkilerini değerlendiren birçok farklı deneyin bir özeti Raif ve ark. tarafından 2000 yılında yayınlandı. Bu yayınların sonuçlarına bakacak olursak; MSG güvenli bir gıda katkı maddesi olarak sayılabilir. Ne epidemiyolojik nede karşıt fikirli çalışmalar MSG' ın istenmeyen bir reaksiyona neden olduğu şeklinde bir sonuca ulaşamadılar. Bazı deneyler göstermiştir ki; MSG' ye karşı reaksiyon verdiğini söyleyen insanlarda, başka bir gıda olmadan tek başına yüksek dozda MSG alındığı zaman bazı kişisel semptomlar ortaya çıkmıştır. Ancak gerçek şu ki bu semptomlar çok ender, ne ciddi ne de ısrarcıdır, ve bu reaksiyonlar monosodyum glutamat gıdalarla birlikte alındığında ortaya çıkmamaktadır.

Şu sonuca varılabilir ki glutamat alımı genel çoğunluk için güvenlidir. Ancak doğru hazırlanmış etiketler, MSG eklenmiş gıdaları tercih etmeyen insanlara bu tür gıdalardan korunma olanağı sağlarlar.

Kaynak: http://www.food-info.net/tr/intol/msg.htm

Gıdalarda Kullanılan Emülgatörler ve Kaynakları


GIDALARDA KULLANILAN EMÜLGATÖRLER VE KAYNAKLARI (Numaraların Linkleri detaylı bilgi içindir)


 Kaynağı;Hayvansal(H)-Bitkisel(B) -Mikrobiolojik(M)-Kimyasal(K)

          Numara            İsim                                                      Fonksiyon                            Kaynağı
E322                 Lesitin                                                  Doğal emülgatör                  B,H


430                   Polioksietilen (8) stearat                    Sentetik emülgatör               H


E431                Polioksietilen (40) stearat                  Sentetik emülgatör               H


E432                Polioksietilen -20-sorbitan                Sentetik emülgatör               H
                        Monolaurat
E433                Polioksietilen -20-sorbitan                Sentetik emülgatör               H
                        mono-oleat
E434                Polioksietilen -20-sorbitan                Sentetik emülgatör               H
                        monopalmitat
E435               Polioksietilen -20-sorbitan                Sentetik emülgatör                H
                       mono stearat
E436               Polioksietilen -20-sorbitan                Sentetik emülgatör               H
                       tri stearat
E442               Amonyum fosfatlar                           Sentetik emülgatör                K


E470               Yağ asitlerinin tuzları                      Yarı-sentetik emülgatör       B,H


E471               Yağ asitlerinin mono- ve                Yarı-sentetik emülgatör       B,H
                        di-gliseritleri
E472                Mono- ve di-gliseritlerin               Yarı-sentetik emülgatör       B,H
                        esterleri
E473               Yağ asitlerinin sukroz esterleri      Yarı-sentetik emülgatör      B,H,K


E474               Sukrogliseridler                               Yarı-sentetik emülgatör      B,H


E475               Yağ asitlerinin poligliserol             Yarı-sentetik emülgatör      B,H
                        esterleri
E476                Poligliserol polirisinolat                 Yarı-sentetik emülgatör      K


E477               Yağ asitlerinin propilenglikol         Yarı-sentetik emülgatör      B,H,K
                        esterleri
E478                Laktik asit ve yağ asitlerinin       Yarı-sentetik emülgatör      B,K,H
                       gliserol ve propilenglikol esterlerinin karışımı         
E479               Esterifiye edilmiş soya yağı           Yarı-sentetik emülgatör     B,K,H


E480               Dioktil sodyum sülfosaksinat        Sentetik emülgatör            B,K


E481              Sodyum stearol laktat                      Yarı-sentetik emülgatör    B,K,H


E482              Kalsiyum stearol laktat                    Yarı-sentetik emülgatör   B,K,H


E483              Stearil tartarat                                   Yarı-sentetik emülgatör   B,K,H


484                Stearil sitrat                                       Yarı-sentetik emülgatör   B,K,H


E491             Sorbitan mono stearat                      Yarı-sentetik emülgatör  B,H,K


E492            Sorbitan tri stearat                             Yarı-sentetik emülgatör  B,K


E493            Sorbitan mono laurat                         Yarı-sentetik emülgatör    B


E494            Sorbitan mono oleat                          Yarı-sentetik emülgatör    B


E495            Sorbitan mono palmitat                     Yarı-sentetik emülgatör   B,K


543              Sodyum kalsiyum polifosfat              Emülgatör                         K


544              Kalsiyum polifosfatlar                        Emülgatör                        K


545             Amonyum polifosfatlar                       Emülgatör                        K


546            Magnezyum pirofosfat                         Emülgatör                        K


1000         Cholic asit                                               Emülgatör                         H

Kaynak: http://www.food-info.net/tr/intol/msg.htm

Süt Tozunda Kanserojen Madde:Melamin(Çapar Kanat)


06.10.2010 tarihinde Resmi Gazetede kanımızı donduran sıfır gümrükle süt tozu ve tereyağı ithalatına izin verildi. 2500 ton süt tozu kotası belirlenmiş. Bu süt tozundan 25.000.000 Litre süt üretilecek demektir.

Ülke Nüfusumuzu 75 milyon kabul eder isek istatistiksel olarak üç kişiye bir litre süt tozundan yapılmış süt düşeceğini asla hesaplamayınız.

Ya sadece sizin kullandığınız marka süt tozunu ithal edecekse haliniz harap demektir.

2500 ton da tereyağı ithalatına izin verildi. İthal edilecek ülkelerin çiftçileri, çiğ süt üreticileri Ülkemizin tüketicileri tarafından beslenecek!
Bir taraftan sıfır faizli ziraat bankası kredileri Türk Çiftçisine sunulur iken bir taraftan da sıfır gümrükle yabancı ülke çiftçileri kalkındırılıyor. Bu ne büyük çelişki?

100 başlık, 1000 başlık süt ineği işletmelerini kurmaya başlamış ülke içindeki yatırımcılar saçlarını, başlarını parçalamakta, kara kara düşünmekteler. Üreteceği çiğ süt fiyatının ne olacağının kaygısı içindeler.

Tüketici ucuz süt, ucuz yoğurt yesin, kansorejenmiş, melaminli imiş tüketici bilmez, öğrenemez düşüncesindeler ama tüketiciyi ‘’ bir bilgilendirenler ’’ var!

Çiğ Süt Üreticileri,Tüketicileri Grubu ve Bağımsız Süt Platform’unun Tüketicileri bilgilendirmek amaçlı tüm tüketicilere göndermekte olduğu açıklamayı aşağıya alıyorum: Siz de bu açıklamaları lütfen dağıtınız, tüketicilerin büyük medyatörleri yok diyorlar. Yazının devamı için:

http://www.bilgiagi.net/sut-tozunda-kanserojen-maddemelamin/29991/

10.10.2010 GDO'suz Pikniğe Çağrı-Fikir Sahibi Damaklar



2010 dünyada sıcaklığın rekor seviyelere ulaştığı, sel, kuraklık gibi
doğal afetlerin hayatımızı tehdit ettiği bir yıl. Hepimizin artık harekete
geçme zamanı geldi. İklim krizine yeter demek ve sesimizi duyurmak için
Amerikalı çevreci ve akademisyen tarafından başlatılan, 350.org
öncülüğünde 10/10/10'da 184 ülkede 6000'i aşkın etkinlik düzenleniyor.
Kimi çatısına güneş paneli koyuyor, kimi yürüyüş düzenliyor, kimi ağaç
dikiyor, kimisi de rüzgar enerjisi projesi başlatıyor.

Slow Food/ Fikir Sahibi Damaklar da 10/10/10'da iklim değişikliğinden
en çok etkilenen alanlardan biri olan tarıma işaret ederek, GDO'suz bir
piknik organize ediyor. Endüstriyel tarım yerine organik ve sürdürülebilir
tarımı savunmak, dev şirketler yerine küçük çiftçiyi desteklemek, tek bitki tarımı
yerine tarımsal biyo çeşitliliği desteklemek ve ne yiyeceğimize kendimiz karar
vermek için GDO'suz bir buluşma/piknik yapmak üzere sözleştik. Pazar
günü İstanbul'da Maçka Parkı'nda 10:00-12:00 saatleri arası düzenlenecek
pikniğe herkes davetli.

Sonrasında saat 15:00'da Galatasaray'dan Taksim'e Küresel Eylem Grubu
tarafında organize edilen yürüyüşe Naom Chomsky, Ömer Madra ve 350'ye
destek verenler de katılacak.

NEDEN "350" VE NE ISTIYORUZ?
Bilim insanları ve iklim uzmanları, artık atmosferdeki karbondioksit
miktarının güvenli üst sınırının milyonda 350 parçacık olması gerektiğini
söylüyor.

Atmosferdeki mevcut karbondioksit miktarı ise milyonda 392 parçacık ve
her yıl yaklaşık 2 ppm artıyor. Bu oran güvenli sınırın çok üzerinde!!!
Hatta bilim insanları, 392 ppm'in gezegen tarihinin en yüksek değeri
olduğunu söylüyorlar. Şu an uçurumun kenarında bulunuyoruz, atmosferdeki
karbondioksit miktarı hızlı bir şekilde milyonda 350 parçacığa inmezse
bu yıl içinde iklim değişikliğinden kaynaklanan felaketler, önümüzdeki
yıllarda daha da artarak devam edecekler.

2007 yılında Hükümetlerarası İklim Paneli'ni oluşturan bilim insanları,
iklim değişikliği konusunda harekete geçilmezse yaşanılacak senaryoları
raporlarında sıraladılar. Bu raporlarda 2020 yılında öngördükleri buzul
erimelerini, şimdilerde yaşıyoruz. Okyanusta bir çok ada önümüzdeki
birkaç yıl içinde sular altında kalacak ve o insanların bin yıllardır var
oldukları topraklar artık olmayacak.

350 ppm Nedir?





Ppm, “milyonda bir parçacık” anlamına gelen bir ifade. Küresel ısınmaya rağmen şu anda karbondioksit atmosferdeki her bir milyon molekülün sadece 387’si oranında ya da milyonda 387 parça düzeyinde bulunmakta.


Yüz binlerce yıl boyunca dünya, buz çağı ile sıcak dönemler arasında gidip geldi.

Buz çağlarında havada milyonda 180 parça karbondioksit, sıcak dönemlerde ise milyonda 280 parça bulunmaktaydı.

200 yıl önce kömür, sonra petrol, sonra da doğalgazın kullanılmaya başlamasıyla, atmosferdeki karbondioksit miktarında artış olmaya başladı. Bugün her yıl milyonda 3,5 parça karbondioksit atmosfere salınmakta. Bunun 1,4 parçası doğal karbon yutakları (okyanuslar, orman, bitkiler) tarafından emilirken, 2,1 parçası atmosferde kalmakta. Küresel ısınma, iklim değişikliğine neden olan miktar da işte bu atmosferde biriken 2,1 ppm’nin yarattığı sera etkisi.

Tükiye'nin Güneş Enerjisi Potansiyeli


Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Güncelleme: [11/08/2010]


Coğrafi konumu nedeniyle sahip olduğu güneş enerjisi potansiyeli yüksek olan Türkiye'nin ortalama yıllık toplam güneşlenme süresi 2.640 saat (günlük toplam 7,2 saat), ortalama toplam ışınım şiddeti 1.311 kWh/m²-yıl (günlük toplam 3,6 kWh/m²) olduğu tespit edilmiştir. Güneş Enerjisi potansiyeli 380 milyar kWh/yıl olarak hesaplanmıştır.
Güneş enerjisi teknolojileri yöntem, malzeme ve teknolojik düzey açısından çok çeşitlilik göstermekle birlikte iki ana gruba ayrılabilir:

Isıl Güneş Teknolojileri ve Odaklanmış Güneş Enerjisi (CSP): Güneş enerjisinden ısı elde edilen bu sistemlerde, ısı doğrudan kullanılabileceği gibi elektrik üretiminde de kullanılabilir.

Güneş Pilleri: Fotovoltaik piller de denen yarıiletken malzemeler güneş ışığını doğrudan elektriğe çevirirler.

Güneş pilleri için en önemli dezavantaj, halen ticari olan silisyum kristali ve ince film teknolojisiyle üretimlerinin olağanüstü yüksek maliyetler oluşturmasıdır.

Güneş pili kullanımının maliyetlerin düşmesi ve verimliliğin artması ile Türkiye'de güneş pili üretimine bağlı olarak artacağı beklenmektedir. Ayrıca, Türkiye Güneş Enerjisi Potansiyel Atlası ve CSP teknolojisi ile 380 milyar kWh/yıl enerji üretilebileceği hesaplanmıştır.

Ülkemizde kurulu olan güneş kolektörü miktarı yaklaşık 12 milyon m² ve teknik güneş enerjisi potansiyeli 76 TEP olup, yıllık üretim hacmi 750.000 m²'dir ve bu üretimin bir miktarı da ihraç edilmektedir. Bu kullanım miktarı, kişi başına 0,15 m² güneş kolektörü kullanıldığı anlamına gelmektedir. Güneş enerjisinden ısı enerjisi yıllık üretimi 420.000 TEP civarındadır. Bu haliyle ülkemiz dünyada kayda değer bir güneş kolektörü üreticisi ve kullanıcısı durumundadır.

Ülkemizde çoğu kamu kuruluşlarında olmak üzere küçük güçlerin karşılanması ve araştırma amaçlı kullanılan güneş pili kurulu gücü 1 MW' a ulaşmıştır.

Güneş enerjisi ve hidrojen enerjisi alanında yapılan çalışmalar savunma sanayimiz ve askeri amaçlarla kullanım dâhil olmak üzere ülkemizin enerji geleceği açısından büyük bir öneme sahiptir.

http://www.enerji.gov.tr/index.php?dil=tr&sf=webpages&b=gunes&bn=233&hn=&nm=384&id=40695

Hacettepe Üniversitesin'de Arı Ölümleri İle İlgili Önemli Bir Toplantı Yapıldı-ÇEKÜD



Hacettepe Üniversitesindeki toplantıda, ölümlerle ilgili araştırmalar ve alınması gereken önlemler tartışılacak.
Son yıllarda dünyanın çeşitli bölgelerinde görülen toplu arı ölümleri, Hacettepe Üniversitesinde düzenlenecek toplantıda ele alınacak.
Bir çok ülkeden bilim adamının biraraya gelerek oluşturduğu balarısı koloni kayıplarının önlenmesi için oluşturulan COLOSS grubu, 5-6 Eylül tarihlerinde üniversitenin Beytepe yerleşkesinde toplanacak.

39 ülkeden 81 bilim insanının katılacağı toplantıda, arı ölümleriyle ilgili araştırmalar ve alınması gereken önlemler tartışılacak.

"Ölümler Gelecek Yılki Üretim için Risk Oluşturuyor"

Hacettepe Üniversitesi Arı ve Arı Ürünleri Uygulama ve Araştırma Merkezi HARÜM Müdür Yardımcısı Dr. Aslı Özkırım, "Koloni varlığının yüzde 10’u kadar ölümü normal karşılıyoruz. Ancak Türkiye’de bu oran yüzde 19’a çıktı. Bu, gelecek yılki üretim açısından bir risk oluşturuyor. Türkiye’deki arı ölümlerinin önemli bir bölümü, kaçak yolla yurda sokulan ballardan arılara bulaşan hastalıklardan kaynaklanıyor" dedi.
Türkiye’nin arıcılık konusunda, yaklaşık 5 milyon arı kolonisi ile Çin’den sonra dünyada ikinci sırada bulunduğunu hatırlatan Aslı Özkırım, tarım ilaçlarından kaynaklanan toplu arı ölümlerinin ise bölgesel bir sorun düzeyinde yaşandığını kaydetti.


Özellikle Trakya bölgesinde ayçiçeği yetiştiricilerinin tohumda kullanılan etken maddesi ’’imidacloprid’’ olan ilacın arılarda yön bulma duygusunun kaybolmasına neden olduğunu, arının çiçeklere ulaşmasını ve kovana dönmesini engellediğini anlatan Aslı Özkırım, bu nedenle bu tür ilaçların kullanımının denetlenmesi gerektiğini vurguladı.
http://www.cekud.org.tr/haberx/395-hacettepede-onemli-toplanti.html

Küresel Isınmada Yeni Bir Çözüm(Kuru Su) ÇEKÜD



Bilim insanlarının son keşfi "kuru su" oldu. "Kuru su" kullanımının, küresel ısınma ve sera gazı salımına karşı verilen mücadeleye destek olması bekleniyor.


Küresel ısınmayı engelleyecek bir formül arayan bilimadamlarının yeni icadı, "kuru su" oldu.

Su taneciklerinin silika kumuyla kaplanarak üretilen bu madde, karbondioksit emiliminde çığır açacak. Bilim dünyası şimdi de "kuru suyu" konuşuyor. Görünüşü pudra şekerini andıran "kuru su," küresel ısınmanın ana kaynağı karbondioksitin emilimi ve depolanmasında çığır açacak. Yüzde 95’i sudan oluşan bu madde, su taneciklerinin silika kumuyla kaplanmasından elde ediliyor. Amerikan Kimyasal Toplumu’nun Boston’daki toplantısında tanıtılan bu su içilemiyor, ancak sanayide kullanılmasıyla çevre dostu bir üretime yol açacak.

Profesör Andrew Cooper ve Ben Carter, kuru suyun kullanımıyla sanayide ortaya çıkan pek çok kimyasal reaksiyonun da kaybolacağını savunuyor. Bilim adamları, kuru suyun metan gazı depolamakta kullanılabileceğini söyledi. Kuru suya ilişkin araştırmalar sürüyor.
http://www.cekud.org.tr/haberx/392-kuresel-isinmaya-yeni-bir-cozum.html

Raflarda GDO'lu Etiketlere Yer Açıldı.(28/09/2010 Birgün Gazetesi)


GDO yani 'genetiği değiştirilmiş organizma' içeren ürünlerle ilgili son yönetmelik yürürlüğe girdi. Yönetmelik, 'bebek maması' ve 'küçük çocuk' besinlerinde GDO kullanımını yasaklıyor. GDO'lu ürünlere de 'etiketleme' zorunluluğu getiriyor. 'Binde dokuz' olarak belirlenen GDO oranını aşan ürünlerin etiketinde, 'genetik yapısı değiştirilmiştir' ya da 'genetik yapısı değiştirilmiş üründen üretilmiştir' ifadeleri açıkça yazılacak. Ürünün bazı tüketici gruplarında sağlık riski oluşturması söz konusuysa etikette bu uyarı da yer alacak. İlk yönetmelikte yer almayan ve tartışmalara yol açan bir hüküm de yeni düzenlemeye eklendi. Artık ürün etiketlerinde GDO'suz olduğu da vurgulanabilecek.

Daha önce büyük tartışma yaratan ve üç kez değiştirilen yönetmelik, GDO'lu ürünlerin sınırını çiziyor. Buna göre, genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvan üretimi yasak. GDO ve ürünlerinin bebek mamaları ve çocuk gıdalarında kullanımı da yasaklanıyor. Türkiye'ye girişine izin verilecek GDO'ları bir kurul belirleyecek.

Lüfer Dosyası AB Masasında (Şule Yıldırım-Birgün Gazetesi 28/09/2010)



Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, 150 yerli ve yabancı biliminsanının katıldığı Marmara Denizi 2010 Sempozyumu’nun özel oturumunda, “Lüfer artık AB’nin de gündemi. AB’ye bir lüfer dosyası gönderdik” dedi.

Lüferin Marmara Denizi’nde neslinin tükenmesiyle ilgili iki yıl önce bir kampanya başlattıklarını ve bunun geçici olacağını düşünenlerin yanıldıklarını söyleyen Öztürk, “Fikir Sahibi Damaklar’la birlikte iki gönüllü kuruluş yola çıktık. Türkiye’nin tarihinde ilk defa bir balığın korunması için tanıklık ediyoruz” dedi. Lüferle ilgili AB'ye rapor vermelerinin Türkiye’yi şikâyet etmek anlamına gelmediğini de açıklayan Öztürk şöyle devam etti:

“Tarım Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü bizi dinlemiyor, bizi pek ciddiye almıyor, biz Bakanlığın kapısına kadar gittik, özel kalemle görüştük… Bu sorunun Brüksel’e taşınmasını istemezdik. Fakat lüfer konusu sadece bizi ilgilendirmiyor. Biz bu ülkenin çocukları, kendi sularımıza ve balıklarımıza sahip çıkamıyorsak, o zaman başka haklarımızı da kullanacağız. AB’nin komisyon üyeleri 8 Ekim 2010 Cuma günü İstanbul’a gelecek.”

BALIKÇILIK KURULTAYI ARALIKTA

Lüfer konusunda daha yolun başında olduklarını da dile getiren Bayram Öztürk, önümüzdeki aralık ayında yapılacak Balıkçılık Kurultayı’nın müjdesini verdi.

Yunanistan, Rusya, Bulgaristan ve Romanya’yla yazıştıklarını söyleyerek balıkları markalama işlemine de başlayacaklarını belirtti. “Lüfer ve palamutu markalamaya başlayacağız. Böylece balığın hangi sahilleri takip ettiğini de göreceğiz” dedi. Balıkçı düşmanı olmadıklarını şu sözlerle ifade etti: “Balıkçılarımızın para kazanmasını, başka ülkelerde bayrak göstermesini istiyoruz. Bunun için çok çalıştık ama artık yol ayrımındayız, çünkü gelecek kuşaklara bırakacak canlı kaynaklara ihtiyacımız var.”

LÜFER KORUMA TİMİ!

TÜDAV’ın AB’ye gönderdiği raporda, “50 metre derinlik başta olmak üzere Türkiye’de sürdürülebilir balıkçılıkla ilgili istekleri olduğunu, lüfer kampanyasına destek ve AB Balıkçılık Uyum Yasalarıyla ilgili yardım talep ettiklerini” de aktaran Öztürk, “Balıkların korunmasında Tarım Bakanlığı Koruma ve Kontrol’deki arkadaşların bize yardım etmelerini bekliyoruz” dedi.

Fikir Sahibi Damaklar Hareketi kurucusu Defne Koryürek de yurttaşları tezgâhtaki küçük balıkları almamaya çağırdı. Koryürek, “Ayın 15’inden sonra lüferin arttığı dönemde sırtımızda lüfer koruma timi yazan tişörtlerimizle 21 santimin altında bütün sarıkanat çinekopun başında durup küçük bir eylem hazırlığındayız" dedi.

Bu yasayla Silivri'de GDO koğuşu kurulur-Referans Gazetesi 27/09/2010


Son dönemde denetimsizlik nedeniyle ‘bakterili et' kriziyle boğuşan Türkiye'de, şimdi de Genetiği Değiştirilmiş Organizma' (GDO) tartışması kapıda. Uzun yıllardır yönetmeliği ve kuralları olmadan büyüyen GDO'nun yasası dün tartışmalarla yürürlüğe girdi. "Biyogüvenlik Yasası ve Yönetmelikleri" ile GDO ve ürünlerinin Türkiye'ye girişi denetim altına alınırken, sürecin uzun olması ve yeterli sayıda laboratuvarın bulunmaması nedeniyle yeni bir kaos yaşanacağı öne sürüldü. Yazının Devamı:
http://twshot.com/2S57

"Doğada %100 Çözünür Poşet" (!) Kullanan Marketlere Mektup


Buğday Derneği, "doğada çözünen poşet"lerin bir yanılsama yaratarak çevreye yarardan çok zarar verdiğini belirten uzmanlarla görüşmüş ve bu bilginin iletişimini yapmıştı. Buğday Derneği, bu poşetleri üreten ve kullanan firmalara mektup gönderilerek, doğada çözünen poşetlerin bir çözüm olmadığını belirtti, marketlerde bez çanta kullananların ödüllendirilmesini ve naylon torbaların parayla satılmasını istendi.

http://www.bugday.org/article.php?ID=4132

Buğdayda Korku ve Endişe


          Ali Ekber Yıldırım(17/08/2010)
Yaşı 35’in altında olanlar hatırlamaz. Yıllar önce pek çok ürün karaborsada satılırdı. Şeker kuyruğu,çay kuyruğu,yağ kuyruğu,benzin,sigara,tüpgaz ve daha bir çok ürünü almak için kuyrukta saatlerce beklenirdi. Bu bekleyişin sonunda istediği ürünü alan tüketici şanslı sayılırdı. Bazı ürünleri almak için torpil gerekiyordu. Paranız olsa bile ürün almanız kolay değildi.


Yıllar sonra Türkiye yeniden kuyruklarla tanıştı. İnsanlar bir kilo kıyma almak için saatlerce kuyrukta bekliyor. Yazının devamı için aşağıdaki linki tıklayın.

http://twshot.com/2M7L

Lüfer Yok Olmasın






LÜFER HEP YAŞAYACAK
LU-Fear (Lüfer Korkusu) Koleksiyonu, ‘Lüfer Yok Olmasın’ kampanyasına destek için yaratıldı. Tasarımcı Deniz Mercan koleksiyonunun aksesuvar ve bazı parçalarını Rumeli Feneri’ndeki balıkçı eşleriyle üretti. ‘Kadınlar eve para getirirse, balıkçılar 24 cm’den küçük lüfer avlamak zorunda kalmaz ve lüfer nesli yok olmaz’ diye düşündü. Yazının devamı:
          http://www.hurriyet.com.tr/cumartesi/15601977.asp?gid=66

ÇOCUKLARIMIZ İÇİN-TÜRK DENİZ ARAŞTIRMALARI VAKFI


ÇOCUKLARIMIZ İÇİN

Sevgili Çocuklar!

Aşağıdaki resimlere tıklayınca, sevimli bir arkadaşla, Tombik'le tanışacaksınız. O'nun gittikçe bozulan, kararan, kirlenen yaşamını tanıyacaksınız. Tombik'e, Tombik'lere yardım etmek isteyeceksiniz. Sevgili çocuklar, yardıma hemen şimdi, bu resimlerle başlayabilirsiniz.
Nasıl mı?http://www.tudav.org/new/kids.php TIKLA.






Gediz Deltayı Yok Oluyor. Doğa Derneği


GDO'da Baş Döndürücü Mevzuat-16/08/2010 Dünya Gazetesi



Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ile ilgili son 10 ayda, 1 yasa, 3 yönetmelik ve 3 yönetmelik değişikliği Resmi Gazete'de yayınlandı.

LOÇ Vadisinde Bir Cinayet İşleniyor


Loç Vadisi’nde bir cinayet işleniyor


Başlarında sarı yazmaları, yüzlerinde kaygıyla Loç halkı nöbette. Loç Vadisi’ne yapılacak HES ile suları ellerinden alınacak. Bu Loç için ölüm, halk için göç demek... Ancak kararlılar, direnecekler.

ESRA AÇIKGÖZ(Cumhuriyet Pazar 08/08/2010)

Yeşilden maviye dönüyor renkler, kahverengiye sonra da. Hepsi birbirinin içinde. Toprak, gök, orman, deniz... Doğa Derneği’yle Küre Dağları’nda yer alan Loç Vadisi’ne gidiyoruz. Bir süredir Loç Vadisi’nde nöbet tutan köylülerle konuşacak, dertlerini soracağız.

Gün akşamdan sabaha varıyor. Biz hâlâ yoldayız. Dağları tırmandıkça sisin altında kalıyor köyler. İstanbul’un kargaşasından doğanın sakinliğine sığınarak ilerliyoruz.
Küre Dağları, Karadeniz’deki diğer dağların aksine geniş kireçtaşı kayalıklarını barındırıyor. Devrekani Çayı ise bize eşsiz bir manzara sunuyor. Çay, beş büyük kanyon sisteminden geçerek dolanıyor Küre Dağları’nı. Bunlardan biri de dünyanın ikinci büyük kanyonu olan Valla Kanyonu.


Loç Vadisi’nin bir yüzü Karadeniz, diğeri Akdeniz özelliği taşıyor. Bir yüzünde sandal ağaçlarından oluşan ormanlar, diğerinde kayın ve göknar ormanları…


Bütün bu güzelliğin Loç Vadisi’ndeki Devrekani Çayı üzerine yapılmak istenen hidroelektrik santral (HES) projeleri nedeniyle yok olacağını düşündükçe hüzün ve öfke sarıyor. Oysa Loç Vadisi yaşamalı. Neden mi? Bırakalım yanıtı rakamlar versin:


Küre Dağları, 305 Önemli Doğa Alanı ve 122 Önemli Bitki Alanı’yla mutlak korunması gereken yerler arasında.


16’sı nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan 29 endemik bitkiye ev sahipliği yapıyor. Akyıldız (Ornithogalum kuereanum), dünyada sadece bu bölgede yaşayan yerel bir endemik tür.


Sadece bitkiler mi, hayvanlar için de iyi bir yuva bu alanlar. Alaca sinekkapan (Ficedula semitorquata) nesli küresel ölçekte tükenme tehdidi altında olan ve bu bölgede üreyen bir tür.


Loç Vadisi Akdeniz mikrokliması ve bitki örtüsü özellikleriyle eşsiz. Akdeniz makilikleri ve Karadeniz ormanlarının bir arada görüldüğü düşünülürse bu eşsizlik daha iyi anlaşılabilir.


Hepsi bu değil, yüzlerce insana da ev sahipliği yapıyor. Onlara yaşamları için ihtiyaç duyduklarını sunuyor hiç çıkarsız... Ancak 2000’de Milli Park ilan edilen bölge, şimdi devlet eliyle yok edilecek. Küre Dağları’nın kalbi Loç Vadisi’nde yapılması planlanan HES projesi, 4 bin 800 metre boyunca Devrekani Çayı’ndaki suyun en az yüzde 85'ini tünellere hapsedecek. Bu vadi için ölüm demek, insanlar için göç. Oysa Birleşmiş Milletler de geçen hafta suya erişim ve hıfzısıhhayı temel insan hakkı olarak tanıdı...


İşte, rahat evlerini bırakıp, yaşlıları ağrıyan dizlerine, yüksek tansiyonlarına aldırmadan, çocukları oyunlarını düşünmeden, gençleri gezmeyi umursamadan vadide nöbete tutan da bu. Loç halkı projenin yıkıcı etkilerine karşı iki haftadır suyun başında nöbette. Seslerini, oluşturdukları Loç Vadisi Koruma Platformu’yla duyurmaya çalışıyorlar. Ankara’da, İstanbul’da da eylemler yapıyorlar günlerdir.

Ağaçların arasında kurulmuş çadırlara doğru ilerliyoruz. Nöbet yerlerinde buluyoruz onları. Başlarında yine sarı yazmaları. Erdinç Ay, “Ümran Boru şirketi tamamen hukuksuz bir biçimde iş makineleriyle vadimizi, yaşam alanlarımızı talan etmeye, ağaçlarımızı kesmeye başladı” diyerek anlatıyor süreci, “Bir yandan da rant alanı haline getirilen derelerimizdeki suları 4 bin 800 metre boyunca taşımak için 3,55 metre çapındaki boruları topraklarımıza döşeyecek. Bunun için tapulu tarlalarımıza, bizleri korkutup sindirerek el koymak istiyor. Bu durum da devletin ve şirketlerin halkı yok saydığını gözler önüne seriyor. Ümran Boru’ya sesleniyoruz, Loç Vadisi’nde faaliyet gösteren şirketler vadimizden çıkana kadar suyumuzun başında nöbet tutmaya kararlıyız”.

Hanefi Taş, 58 yaşında. Altı çocuğunu bu topraklar sayesinde büyütüyor. Güneşin ilk ışıklarıyla başlayıp, akşama kadar toprakla uğraştığı günler uzak değil. “Bir ağaç gölgesinde bile oturamazdık çalışmaktan” diyor gözleri ağaçlara takılı, “Tam şimdi oturmak için fırsat bulduk. Şimdi de ağaçlarımızı kesmeye geldiler”. Ağaçlar onun için çocukları gibi. Nasıl olmasın? Her çocuğu için bir ağaç diken o değil mi? Şimdi bu ağaçların kesilmesine nasıl izin verebilir? Vermiyor. Vermeyecek. “Buraya gelen yolda elma, ceviz ağaçları vardı. Önünden her geçen canı çektiğinde koparır yerdi. HES yapmak için yol açma çalışmalarında kesmişler. Görünce sinir krizi geçirdim” diyor. Konuştukça öfke büyüyor sesinde: “Suyumuzu da, ağacımızı da vermeyiz. Gitsinler”.

Hele HES’çilerin kendilerini suçlaması yok mu? En çok da bu çileden çıkarıyor Hanefi Taş'ı, “HES’çi Bekir bizi ikna etmeye geldi. Kovdum. Bana ‘Misafir sevmiyor musun’ diye sordu. Misafir ev sahibini atıp, evini elinden alır mı? Bizi topraklarımızı satmaya ikna edemezler”.

Loç halkı başlarında sarı yazmaları, HES’in durdurulması için açtıkları davanın sonucunu bekliyorlar. Yakın zamanda bilirkişi heyeti raporunu hazırlayacak. Ancak davaya rağmen şirket çalışmalarını durdurmadığı için Loçlular da sularının başında nöbetteler. Zaman zaman şirket çalışanlarıyla, zaman zaman da jandarmayla karşı karşıya geliyorlar. Ancak mademki bunca yıl Loç Vadisi doyurdu onları, onlar da şimdi ona sahip çıkacaklar...

Bütün bunların sizin korunaklı yaşamlarınızdan uzakta geçtiğini düşünüp arkanızı dönmeyi düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü Loç sadece bir halka. Türkiye’de iki bin HES projesi olduğu söyleniyor. İşin komiği ise, 2023 yılına kadar bu iki bin HES hayata geçirilse bile, elektrik ihtiyacının ancak yüzde 5’i karşılanabilecek… Bunun karşılığında ödenecek bedel ağır. Yüz binlerce ağaç kesilecek, yok edilen bitki örtüsüyle topraklar çölleştirilecek, iklim dengesi değiştirilecek, onlarca hayvan yok edilecek... Üstelik devlet, özel şirketlere devrettiği bölgelerin ne SİT alanı olmasını umursuyor ne de koruma altında olmasını...


Neyse ki devlet umursamasa da halk topraklarına sahip çıkıyor. Çünkü su hayattır ve hükümetin su politikaları pek çok yerde olduğu gibi Loç Vadisi’ndeki hayatı da çalıyor. Bu cinayete siz de dur deyin! Tehlike büyük ve her an sizin de kapınıza dayanabilir.

Tabiatın Can Damarı Dereler Alarm mı Veriyor?


Hidroelektrik santralleri ile ilgili tartışmaların arttığı, protestoların Çevre ve Orman Bakanlığı önüne taşındığı bir dönemde, konuyu uzmanıyla görüştük. İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve ÇEKÜD Bilim Kurulu Üyesi Prof.Dr. Cumali KINACI ile Hidroelektrik Santralleri, nükleer enerji, çevre ahlakı, STK’lar gibi konuları konuştuğumuz söyleşimizi istifadenize sunuyoruz.
ÇEKÜD: HES’lerle ilgili yükselen seslerin şiddetini artırdığını görüyoruz. Ama ülkemizin enerjide dışa bağımlı olduğu ve enerji ihtiyacının büyük olduğu yadsınamaz bir gerçek. Öncelikle sizden HES’lerle ilgili istatistikî bilgi alabilir miyiz?
KINACI: Tartışmalı konularda iyi fikir sahibi olmadan görüş beyan etmek doğru değildir. Burada dilerseniz DSİ verilerini göz önüne alalım. DSİ verilerine göre bugüne kadar işletmeye alınan HES 13596 MW. Yani bu yılda 47,5 Milyar KW/sa enerji üretimi demek. HES’lerin toplam kurulu gücü 10783 MW. Bu konuyla ilgili aslında daha değişik ve daha detaylı veriler de mevcut; ama konuyu çok fazla rakama boğmanın bir manası yok.
Türkiye ne kadar elektrik enerjisi üretiyor? Şimdi HES derken, bir küçük santraller var bir de büyük hidroelektrik santralleri var. Burada hangisini kastettiğimiz çok önemli. Sadece göletler kurup arkasından elektrik ürettiğimiz HES’ler mi yoksa Atatürk, Keban gibi büyük santraller mi? Buna açıklık getirmek lazım. Ben prensip olarak şunu söylüyorum: “HES’ler belli bir büyüklüğün üzerinde olursa faydalı çünkü bizim enerji ihtiyacımız var kesinlikle.” Bu ihtiyaçtan da kimsenin taviz vermesi söz konusu değil. Şimdi yarım saat elektrik kesildiğini düşünün, yer yerinden oynar.
Kimse taviz vermeyeceğine göre bu enerjiyi bir takım kaynaklardan sağlayacağız.
Nedir bu enerji kaynakları? Fosil yakıtlar dediğimiz petrol ve ürünleri, kömür. Bunlar yenilenemeyen kaynaklar. Yani yeryüzünde sınırlı ve bittikten sonra yerine gelmiyor. Bunun yanında yenilenebilir enerji dediğimiz, güneş, rüzgâr, jeotermal, dalga vb. enerjiler var. Ancak yeryüzünde kullanılma oranları %10’u geçmiyor. Bazı İskandinav ülkeleri tabi bu ortalamanın üzerinde. Bunların dışında ne kalıyor? Birincisi tartışmalı enerji kaynağı olan nükleer santraller ve HES’ler. Nükleer santraller herkesin malumu Türkiye’de şu ana kadar kurulmadı. Yeni kurulması gündeme geldi ve bu da büyük tartışmalara yol açıyor. Buna karşılık Fransa ihtiyacının %78’ini nükleer santrallerden karşılıyor. Türkiye’nin kişi başına düşen enerji tüketiminden en az 5 kat daha fazla. Bundan 10 sene önce Fransa’nın kişi başı tüketimi 10000KW/sa civarındayken Türkiye’de 2000KW/sa ’di. Şimdi araştırılması gereken konu; nükleer santraller Fransa’da çok olduğu için kanser oranlarının Türkiye ile mukayesesidir. Acaba Fransa’da kanserli hasta nüfus oranı nedir?
- Hidroelektrik Santralleri
- Nükleer Enerji
          - Doğu Karadeniz ve Anlatya'da planlanan 1600 santral ve kuruyan dereler
- Halk ve Sivil Toplum Kuruluşlarının tepkileri

Röportajın tüm detayları için:

http://www.cekud.org.tr/



ÇEKÜD'den Uyarı:Geleceğimizi Lavaboya Dökmeyin.


Geleceğimizi Lavaboya Dökmeyin. Bir litre atık yağ 1 milyon litre temiz suyu kirletiyor... Evsel su kirliliğinin % 25’i de atık yağlardan kaynaklanıyor. İstanbul'da Sarıyer Belediyesi atık yağların toplanması çalışmalarını hızlandırıyor...... Yazının Devamı için :
          http://www.cekud.org.tr/haberx/365-

ÇEKÜD'DEN DUYURU


TABİATIN CAN DAMARI DERELER ALARM MI VERİYOR?

Hidroelektrik santralleri ile ilgili tartışmaların arttığı, protestoların Çevre ve Orman Bakanlığı önüne taşındığı bir dönemde, konuyu uzmanıyla görüştük. İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve ÇEKÜD Bilim Kurulu Üyesi Prof.Dr. Cumali KINACI ile Hidroelektrik Santralleri, nükleer enerji, çevre ahlakı, STK’lar gibi konuları konuştuğumuz söyleşimizi istifadenize sunuyoruz.

ÇEKÜD: HES’lerle ilgili yükselen seslerin şiddetini artırdığını görüyoruz. Ama ülkemizin enerjide dışa bağımlı olduğu ve enerji ihtiyacının büyük olduğu yadsınamaz bir gerçek. Öncelikle sizden HES’lerle ilgili istatistikî bilgi alabilir miyiz?

KINACI: Tartışmalı konularda iyi fikir sahibi olmadan görüş beyan etmek doğru değildir. Burada dilerseniz DSİ verilerini göz önüne alalım. DSİ verilerine göre bugüne kadar işletmeye alınan HES 13596 MW. Yani bu yılda 47,5 Milyar KW/sa enerji üretimi demek. HES’lerin toplam kurulu gücü 10783 MW. Bu konuyla ilgili aslında daha değişik ve daha detaylı veriler de mevcut; ama konuyu çok fazla rakama boğmanın bir manası yok.


Türkiye ne kadar elektrik enerjisi üretiyor? Şimdi HES derken, bir küçük santraller var bir de büyük hidroelektrik santralleri var. Burada hangisini kastettiğimiz çok önemli. Sadece göletler kurup arkasından elektrik ürettiğimiz HES’ler mi yoksa Atatürk, Keban gibi büyük santraller mi? Buna açıklık getirmek lazım. Ben prensip olarak şunu söylüyorum: “HES’ler belli bir büyüklüğün üzerinde olursa faydalı çünkü bizim enerji ihtiyacımız var kesinlikle.” Bu ihtiyaçtan da kimsenin taviz vermesi söz konusu değil. Şimdi yarım saat elektrik kesildiğini düşünün, yer yerinden oynar.

Kimse taviz vermeyeceğine göre bu enerjiyi bir takım kaynaklardan sağlayacağız.

Nedir bu enerji kaynakları? Fosil yakıtlar dediğimiz petrol ve ürünleri, kömür. Bunlar yenilenemeyen kaynaklar. Yani yeryüzünde sınırlı ve bittikten sonra yerine gelmiyor. Bunun yanında yenilenebilir enerji dediğimiz, güneş, rüzgâr, jeotermal, dalga vb. enerjiler var. Ancak yeryüzünde kullanılma oranları %10’u geçmiyor. Bazı İskandinav ülkeleri tabi bu ortalamanın üzerinde. Bunların dışında ne kalıyor? Birincisi tartışmalı enerji kaynağı olan nükleer santraller ve HES’ler. Nükleer santraller herkesin malumu Türkiye’de şu ana kadar kurulmadı. Yeni kurulması gündeme geldi ve bu da büyük tartışmalara yol açıyor. Buna karşılık Fransa ihtiyacının %78’ini nükleer santrallerden karşılıyor. Türkiye’nin kişi başına düşen enerji tüketiminden en az 5 kat daha fazla. Bundan 10 sene önce Fransa’nın kişi başı tüketimi 10000KW/sa civarındayken Türkiye’de 2000KW/sa ’di. Şimdi araştırılması gereken konu; nükleer santraller Fransa’da çok olduğu için kanser oranlarının Türkiye ile mukayesesidir. Acaba Fransa’da kanserli hasta nüfus oranı nedir?

- Hidroelektrik Santralleri

- Nükleer Enerji

- Doğu Karadeniz ve Anlatya'da planlanan 1600 santral ve kuruyan dereler

- Halk ve Sivil Toplum Kuruluşlarının tepkileri

Röportajın tüm detayları için www.cekud.org.tr



RADİKAL GAZETESİ'NDEN


Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın geçen yıl 22 bin 172 gıda örneğinde yaptığı analiz sonucunda, 1171 örnek olumsuz bulundu. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın geçen yıl 2 bin 262 bitkisel üründe yaptığı zirai ilaç kalıntısı analizinde, 155 üründe limitlerin üzerinde pestisit belirlendi. 1311 hazır yemek örneğinde yapılan analizlerde, örneklerin yüzde 4,42'si mikrobiyolojik kriterlere uygun çıkmadı. Analiz edilen 122 bebek mamasından 3'ünde kurşun

Gıdalarda Kullanılan Tek Kullanımlık Kaplar

Dondurma, yoğurt, neskafe gibi gıdaların tek kullanımlık kapları genişletilmiş polisteren(EPS) polipropilen(PP), bisfenol A (BPA) gibi kimyasal maddeler içerir. Boşalan kapların tekrar kullanılması durumanda bu kimyasal maddeler zamanla gıdaya geçer. Plastik kapların tabanında okla şematize edilen üçgenin içerisinde 1'den 7'ye kadar geri dönüşüm kodları yer alır. Bu kodlar kullanılan geri dönüşümlü materyalin hangi tip plastik tüveri içerdiğini gösterir. 3,6 ve 7 kodları tehlikeli iken, 1,2 ve 4 kodlu plastikler daha sağlıklıdır

Aldığınız Ürünlerin Ambalajlarının Üzerini Dikkatlice Okuyun.


ALDIĞIMIZ KOZMATİK VE VÜCUT BAKIM ÜRÜNLERİNİN ÜZERİNDEKİ ETİKETLERİ KONTROL EDELİM.

Hergün kullanmakta olduğumuz kremler, şampuanlar, bebek şampuanları, losyonlar,saç-vücut-ağız bakım ürünleri ve bunun gibi birçok ürün etiketinde firmalar tarafından yazılmayan ancak içlerinde varolan katkı maddeleri hakkında bilgiye sahip olmak istiyorsanız aşağıdaki sitede istediğiniz ürünün adını girerek toksin skorunu görebilir, bu skora tıkladığınızda da ürün içeriğindeki hangi maddenin neye yol açtığını detaylı olarak inceleyebilirsiniz.Eğer ürün listede yoksa içeriği girerek rapor alabilirsiniz.


http://www.cosmeticsdatabase.com/

MSG NEDİR


MGS, yani monosodyum glutamat. Bir amino asit. Bize aldığımız paket ürünlerin üzerinde lezzet artırıcı, tat verici aroma, E621 diye yutturuyorlar. MGS'nin insan üzerindeki etkileri GDO'yu gemiş durumda. Gözde retina bozukluğu, astım tetikleyicisi, hamilelerde etkili, yeni doğan bebeklerin büyümelerini engelliyor. Alzheimer, Parkinson, Huntington ve epilepsi hastalıkları yapıyor. Ve daha neler neler..... "MSG NEDİR" i tıkladığınızda detaylı bilgi sizi bekliyor. 

Yenilenebilir Enerji Kaynakları

20/05/2009 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı

Yenilenebilir enerji gücünü güneşten alan ve hiç tükenmeyecek olarak düşünülen, çevreye emisyon yaymayan enerji çeşitleridir.

Fosil yakıt fiyatlarındaki artış seyri, iklim değişikliği eksenli kaygılar ile birlikte enerji sektöründe gerek arz, gerekse talep tarafında bir dizi yeni yönelimi beraberinde getirmektedir. Bu çerçevede dünya genelinde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaştırılmasına yönelik gelişmeler küresel ölçekte ivme kazanmaya başlamıştır.

Yenilenebilir enerji kaynakları çevresel iyileştirme, artan yakıt çeşitliliği, ulusal güvenlik ve bölgesel ekonomik gelişme gibi yararlar sunarak dünya enerji ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılayabilir.

Türkiye özellikle hidrolik, rüzgâr, güneş, jeotermal ve biokütle olmak üzere önemli miktarda yenilenebilir enerji kaynaklarına sahiptir. Yenilenebilir enerji kaynakları potansiyel olarak kömürden sonra ikinci sırada gelmektedir.

2007 yılında yenilenebilir kaynaklardan üretilen enerji 9,5 milyon Ton Eşdeğer Petrolün (TEP) üzerinde gerçekleşmiş olup bu değer toplam birincil enerji arzının %8,9'udur. Yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektrik enerjisi miktarı 2008 yılında genel üretimin %17'sini karşılamıştır.

Ülkemizdeki yenilenebilir enerji üretiminde en önemli pay hidroelektrik ve biokütleye aittir. Rüzgâr ve güneş enerjisinin payı henüz çok küçük olmakla birlikte gelecekte artması beklenmektedir.

TABLO 2: 2008 yılı itibariyle yenilenebilir enerjide yerli kaynak potansiyelinin ülkemizdeki durumu (MTEP; milyon ton petrol eşdeğeri) Kaynak Türü Yerli Potansiyel

Rüzgâr
Çok Verimli: 8.000 MW, Orta Verimli: 40.000 MW

Jeotermal
31.500 MW (1.500 MW'ı elektrik üretimine elverişli)

Biyokütle
8,6 MTEP

Güneş Enerjisi
80 MTEP (380 milyar kwh/yıl elektrik)

Yenilenebilir kaynakların kullanımının artırılması için; Yenilenebilir Enerji Kanunu (2005) ve Jeotermal Kanunu (2007) çıkarılmıştır. Yenilenebilir Enerji Kanunu'nda elektrik dağıtım şirketlerine yenilenebilir enerjiyi "YEK" belgeli tesislerden 10 yıl boyunca, toptan enerji fiyatından alma zorunluluğu getirilmiş, üretilen elektrik enerjisi için 5-5,5 avro-cent alım garantisi verilmiştir.

Yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelimizden azami ölçüde yararlanma politikası sürdürülecektir. Rüzgâr ve hidrolik kaynakların kullanımında gerçekleştirilen atılım, güneş başta olmak üzere diğer yenilenebilir kaynaklarda da sağlanacaktır.