Nektar toplamaya çıkan bal arıları saatte ortalama 25 kilometre hız yapar, kanatlarını saniyede 230 defa çırpar, ortalama 3 kilometrelik bir yarıçapta uçar ve bazı durumlarda yuvadan 12 kilometre uzağa kadar gidebilirler.
Gelişmiş ülke standartlarında arılar, günde 20-22 kilograma kadar nektar toplayarak bundan yılda 100-120 kilograma kadar bal üretebilirler. Türkiye’de ise verim çok az. Koloni başına 15 kilogram bal alınıyor.
Bal yapımı ayrı bir beceri. Arılar bal üretimi sırasında kanatlarını çok hızlı çırparlar ve fazla suyun buhar olup uçmasını ve nektarın %80 oranında şekerleşerek bal haline gelmesini sağlarlar. Bir kilo bal için 150 kilometre uçmaları ve dört milyon çiçeği ziyaret etmeleri gerekir. İşçi arıların yaz mevsiminde ortalama 6 hafta yaşam süreleri olduğu düşünülürse, bir çay kaşığı bal ancak bir düzine işçi arının yaşam süresinde üretilebiliyor.
Bizim yürüyüş yaptığımız, arıların çalışma alanı olan Macahel cenneti.
Arı denince, genelde akla sadece bal geliyor. Oysa tüm dünyada arılar tarımsal üretimin sigortası olarak kabul ediliyor. Arılar çiçeklerin döllenmesini sağladıkları için bitkisel üretimin vazgeçilmez girdisi niteliğinde. Gelişmiş ülkelerde bal arılarının dölleme yolu ile tarım ekonomisine yaptığı katkılar, ürettikleri bal değerinin en az yüz katı olarak kabul edilmekte. Konunun dünyamız için önemine değinen ve Albert Einstein’a atfedilen söylemi şöyle: “Eğer bir gün arılar dünya yüzeyinden yok olurlarsa, insanoğlu en fazla dört yıl daha yaşar”.
Uzmanların açık açık belirttiği gibi, Türkiye’de arıcılık çökmenin eşiğinde. Yurdumuzun önemli arıcılık uzmanı Ahmet İnci’nin bu konularda söyleyecek çok şeyleri var. Bizzat kendisinden dinledim. İlgisizlik, bilgisizlik, melezleşme, gezgin arıcılık, şekerden bal üretenler ve benzer pek çok neden bu kötü gidişi hazırlamış. Buna dur diyen ve gidişi ters çevirmeye çalışan az sayıda girişimden bir tanesi ve en önemlisi de TEMA ve ANG vakıflarının Artvin Camili/Macahel’deki çalışmaları. Kafkas arısının islahı ve yaygınlaştırılmasını temel alan proje 90’lı yılların sonunda başlatılmış ve büyük başarıya ulaşmış. Sadece yöre halkı değil, tüm yurt bu girişimden yararlanıyor.
Kafkas arısı, dünyanın en verimli ilk üç arı türü arasında sayılıyor. Sessiz, uysal ve çalışkan. Çok erken saatlerde işe çıktıkları için çiçeklerdeki nektarı katılaşmadan topluyorlar ve uzun süre çalıştıkları için de günlük verimleri fazla. Ağır ve uzun kış şartlarına dayanıklılar. Yağmurlu ve sisli günlerde bile işbaşı yapıyorlar.
2011 Temmuz sonunda Macahel’e bir doğa gezisi yapma fikri ortaya çıktığında, arılar hakkında daha fazla bilgi edinmek istedim. Ama benim merakım farklı yönlerdeydi. Arıların akıl yetilerini öğrenmek istedim. Araştırdım, sordum, soruşturdum.
Gezi, gördüğümüz yerler, tanıştığımız yöre halkı, uzun yürüyüşler, yediklerimiz, yöresel müzik ve fıkralar müthişti. Buna vesile olan sevgili Turgut Gökyiğit’e tekrar teşekkürler.
***
Arılar insanoğluna benzer biçimde, kuşaklar boyu koloniler halinde yaşıyorlar ve bizim yaptığımız temel işleri aynen yapıyorlar: barınak kuruyorlar, çocuklarını yetiştiriyorlar, yemek yiyorlar, çalışıyorlar ve uyuyorlar. Bunlara ek olarak karmaşıklığı ve verimliliği insanlarınkinden hiç de az olmayan organizasyon yapılarına sahipler.
Kısa bir süre önce Myanmar’da amber içine gömülü kalmış en eski arı bulundu. Tam 100 milyon yıllık. Bilim adamları ilk arıların 300 milyon yıl önce Afrika’dan dünyaya dağıldıklarına inanıyor. Yani insanın atasından (homo sapiens) daha önce davranmışlar.
Arıların hak ettikleri özel ilginin nedenleri arasında öne çıkan iki tanesi şunlar: arılar düşünüyor ve iletişim kuruyorlar. “The Animal Mind” adlı kitabında evrimsel biyolog ve yazar James L. Gould, daha da ileriye giderek bal arılarının ‘bilinçli’ olduğunu yazıyor. İnsanlarda bilinçli karar verme örneği olarak, arkadaşlarımıza kalite, mesafe ve maliyet faktörlerine dayalı olarak bir restoran önermeyi alıyor. Arıların hikayesi ise hiç farklı değil. Bir arı, iyi ve bol besin kaynağı bulduğunda, onca yoldan kovana geri dönüyor. Diğer arıların önünde elips ve 8 sayısı çizerek uçuyor ve besinin uzaklığını ve yönünü bildiriyor. Bunun adı: ‘arı dansı’.
Arılar, omurgası olmayan hayvanlar içinde bir sembolik dile sahip tek örnektir. Bilim adamları bu özellikten dolayı arılara ‘fahri memeli’ ünvanını yakıştırıyor. Arılar, yukarıda bahsettiğimiz arı dansı da dahil olmak üzere en az 17 değişik iletişim sinyali kullanmakta. Kovan içi ve dışı koşulları, gereksinimleri, faaliyet emirlerini birbirlerine iletmek için oldukça karmaşık bir iletişim sistemi kullanmaktalar. Bu sistemin temelinde, kovan içindeki petek yapılarına saniyede 230 ila 270 bant aralığında kanat çırparak aktardıkları titreşim sinyalleri var. Yani bu yapıyı bir çeşit intranet olarak kullanıyorlar.
Arılar hergün kovanları ile çalışma alanları arasında kilometrelerce mesafeleri uçarken yerel işaretleri, yapı, köprü gibi geometrik şekilleri ve tabiatın özelliklerini rehber olarak kullanıyorlar. Bu uçuşlar sırasında etraflarını renkli olarak görüyor, şekilleri tanıyor ve özellikle çok geniş bir koku yelpazesine duyarlı oluyorlar. Bir gün içinde 10 bine yakın çiçeği ziyaret edip, en iyileri ile ilgili yer ve nitelik bilgilerini arkadaşlarına aktarıyor. Tüm bu bilgileri belleklerine yerleştirip, gerektiğinde yüksek kalite ve verimlilikte besin kaynaklarına ilişkin bilgilere tekrar erişip kullanıyorlar. Sizi bilmem ama benim ayırt edebildiğim koku sayısı 5 bilemedin 10 dur. Bugün beğendiğim bir rengi ertesi gün tekrar bulmak için zorlanırım.
Nöronlar canlılarda bilgiyi işleyen ve ileten hücreler olarak biliniyor. Doğal olarak en gelişmiş canlı olan insanın da en fazla nörona sahip olması bekleniyor. İnsanoğlunun beyninde 100 milyar civarında nöron olduğu hesaplanıyor. Tüm zihinsel yeteneklerin, becerilerin, düşünme ve uygulama özelliklerinin var olmasının arkasında böyle bir ağ var.
Peki arıların bilgi, beceri ve düşünme yetileri kaç nöronluk bir ağ ile besleniyor dersiniz – sadece 950 bin. Bir çim tohumu kadar küçük yere sıkışmış ama tüm anlatılanları yapan, yaptıran, denetleyen merkez işte bu.
Arı aklı deyince konunun bir başka ve önemli boyutu daha var. ‘Kovan Aklı’ ya da ‘Koloni Aklı’. İngilizce karşılığı ile ‘Hive Mind’. Bu bir ortak akıl. Kolektif bilinç veya grup aklı. Koloninin üyelerinin akıl ortaklığından oluşmuş daha farklı ve kapsamlı bilinç. Yeni üyelere, yeni kuşaklara taşınacak, aktarılacak akıl.
İnsan toplulukları sosyalleşmenin ve özellikle internet ve sosyal medyanın yaygınlaşması ile birlikte bir çeşit ortak aklın, kovan aklının içinde buldular kendilerini.
İnsanların arılardan öğreneceği çok şey var. Bu yargıyı tüm hayvan alemi ve tabiat için genişletmek daha da doğru olur. Ama arıların özel bir yeri olduğu da gerçek.
http://www.zaferkurdakul.org/
http://www.zaferkurdakul.org/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkür Ederim.