Sanayi ülkelerinde gıda israfı giderek artıyor. Tarlalardan sofralara gelene kadar, gıdaların yaklaşık yarısının çöpe atıldığı sanılıyor.
“Taste the Waste” (Çöpün tadına bak!) adlı belgesel film soruna dikkat çekiyor.
Deutsche Welle Türkçe’nin haberi şöyle;
Kırmızı, sulu domatesler, sarı biberler ve salatalıklar… Lezzetli bir salatanın malzemeleri gibi görünen bu gıdalar bir süpermarketin çöp konteynerinden çıkan ürünler. Gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkeler açlık, kıtlık, gıda fiyatlarının yüksekliği, gıda arzındaki yetersizlik gibi sorunlarla boğuşurken, sanayi ülkelerinde çöp tenekeleri çöpe atılan yiyeceklerle dolup taşıyor. Almanya’da yılda yaklaşık olarak 10 milyon ila 20 milyon ton gıda maddesinin çöpe atıldığı ve bu miktarın her geçen gün büyüdüğü tahmin ediliyor.
Bu tezata dikkat çekmek isteyen gazeteci Valentin Thurn, “Taste the Waste” (Çöpün tadına bak!) adlı belgesel filminde, yenebilecek durumda olan gıdaların neden çöpe atıldığını, sanayi ülkelerindeki gıda israfının, kalkınmakta olan ülkeleri ne yönde etkilediği gibi sorulara yanıt arıyor. İlk gösterimi bu yıl Berlin Film Festivali “Berlinale”de yapılan belgesel, 8 Eylül tarihinden itibaren Alman sinemalarında gösterime girecek.
Gazeteci Valentin Thurn’un araştırmalarına göre, tarlalardan sofraya gelinceye kadar gıda maddelerinin yaklaşık yarısı çöpe atılıyor. Peki, neden bu kadar çok gıda maddesini çöpe atıyoruz? Valentin Thurn, süpermarket çalışanları, yöneticiler, fırıncılar, bakanlar, psikologlar, çiftçiler ve AB bürokratları olmak üzere pek çok kişi ve uzmanla görüşerek, bu sorunun yanıtını arıyor. Örneğin filmde görüş aktaran bir çiftçi, patateslerin yarısını daha hasat aşamasında atmak zorunda kaldığını, zira müşterilerin çok küçük ya da büyük patateslerin diğerlerinden daha kötü olduğu gibi bir yanılgıya sahip olduğunu belirtiyor.
Thurn’un filminde ortaya çıkardığı ise, artan gıda israfından herkesin dâhil olduğu bir sistemin sorumlu olduğu. Artık süpermarketler bütün yıl boyunca her tür ürünü arz ediyor. Raflardaki ekmeğin akşam saatlerinde de taze olması gerekiyor, her mevsimde çilek bulunabiliyor… Üstelik ürünlerin süpermarketlerde alıcı bulabilmesi için mükemmele yakın görünmesi şart. Kenarı kopmuş bir marul, küçük bir çürüğü olan patates, ezik büzük bir elma doğrudan çöpe atılıyor; yoğurtlar ise son kullanma tarihinin geçmesine iki gün kala raflardan alınıyor. Bu buz dağının yalnıza görünen yüzü. Zira gazeteciye göre yiyeceklerin yarısının israf edilmesinin, iklim üzerinde de olumsuz etkileri bulunuyor. Tarım atmosfere salıverilen sera etkisi yaratan gazların üçte birinden sorumlu, çünkü gıda talebine karşılık verebilmek için dünyanın diğer ucunda yağmur ormanları yok edilerek, yeni tarım alanları açılırken, çöpte yok olmaya yüz tutan gıdalardan da, atmosfer için karbondioksitten 25 kat daha zararlı olan metan gazı açığa çıkıyor.
Çevre örgütleri de filme ve gıda israfına ilişkin çeşitli açıklamalarda bulundu. Greenpeace, filmin ekim aşamasından ticari olarak piyasaya sürülene kadar gıda artıklarının nasıl değerlendirildiği skandalını gözler önüne serdiğini belirterek, son kullanma tarihi uygulamasının yeniden gözden geçirilmesi çağrısında bulundu. Greenpeace açıklamasında, “Zira son kullanma tarihi yasal olarak değil, gıda sektörü tarafından belirleniyor. Firmalar böylelikle ürünlerine yönelik talebi artırırken, daha fazla çöp açığa çıkmasına neden oluyor” denildi.
Alman Açlıkla Mücadele Örgütü Genel Sekreter Wolfgang Jamann ise yeterince gıda maddesi üretilmesine karşın, dünyada bir milyar insanın açlık çekmesinin bir skandal olduğunu belirterek, “Gıdaya bir ‘değer’ olarak saygı duymanın ve yiyeceklerimiz konusunda daha bilinçli olmanın vakti gelmiştir” şeklinde konuştu.
Kaynak : NTV – 6 Eylül 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkür Ederim.