Şirketler ve Gıda -I/Abdullah AYSU-13 Ağustos 2012
(Karasaban)
Dünyanın ticaret zenginleri gelişmiş ülkelerde doğuyor. Nüfus, yoksul ülkelerde artıyor. Sadece 1980’li yıllarda, dünya nüfusuna 842 milyon eklenmiş.
Buna karşın yapılan yollar, inşa edilen binalar tarım topraklarını yutmuş, toprağın erozyonu ve vasfının bozulmasıyla milyonlarca hektar toprak, tarımsal üretim dışında kalmış, yanlış ve dikkatsiz sulama toprakların çoraklaşmasına neden olmuş.
Şu an dünyada bir milyarın üzerinde insan açlık çekiyor. Açlığın adil paylaşımın olmamasından kaynaklandığı biliniyor. Bu yazıda adil paylaşımdan, söz etmeyeceğim; toprağın içindeki gücün yükseltilmesindeki izlenen yolu biraz gerilere giderek anlatmaya çalışacağım.
Bütün dünyada 1950’den 1984’e kadar tarımsal üretimde en yüksek artışın görüldüğü bir gerçektir. Bu zaman zarfında hububat üretimi 2,6 kat artmış.[1] Bu artış eş zamandaki nüfus artışının epey ilerisinde. Diğer tarımsal gıdalar olan yumrulu bitkiler, et, süt, balık meyve ve sebze üretimi ise hububat kadar olmazsa da nüfus artışına karşılık verebilmiş. Fakat bu başarı toprağın içindeki gücün yükseltilmesi için yapılan çalışma ve çabalar sonunda gerçekleşmemiş, dışardan yapılan suni takviyelerle sağlanmıştır.
Dünyanın her tarafında bitkisel üretim için ek olarak milyonlarca hektar toprak işlenmiş ve ekilmiş, yeni makineler kullanılmış, toprağa daha fazla kimyasal gübre saçılmış, bol su kullanımına geçilmiş, ikinci ürün yetiştirme uygulamaları devreye sokulmuştur. Bitki türlerinin yetiştirilmesinde biyoteknoloji kullanılmış, melezleme çalışmaları yapılmıştır.
Kurulan halen kimyasal kullanımına duyarlı olmayan araştırmaları yapmamaya odaklı Uluslararası Tarımsal Araştırma Merkezlerinde bol su verilmesi halinde yüksek verim veren türler üretime sokulmuş; verimlilik 2-3 kat yükseltilmiştir. Örneğin dünya pirinç üretimi 1965’de 257 milyon ton iken yirmi yıl sonra 468 milyon tona[2] ulaşmıştır.[3] Ancak toprağa yapılan suni takviyeler onarılamaz sorunlar yaratmıştır. Suni takviyelerin neden olduğu sorunların bedelini toprak, su, insan ve bütün ekoloji ödemek zorunda kalmıştır. Çünkü doğru olan toprağın gücünü dışarıdan kimyasal takviyesi ile arttırayım derken toprağı üreten toprak canlıları öldürülmüş, toprak yoksul ve dışarıdan takviyeye muhtaç hale getirilmiştir. Dışarıdan yapılan takviyeler kimyasallarla sağlanmış, sağlayıcılar ise kimyasal üreticisi şirketler!
Bu yanlış atılım; yeşil devrim olarak isimlendirilmiş, parlatılarak propaganda edilmiş fakat bu gelişme sür git gitmemiştir: 1950-1984 arası parlak olan yıllık yüzdelik artış seyri, önceleri yüzde 1’lere gerilemiş, daha sonra duraklamıştır.[4] 1984’den sonra aşırı gübre kullanımı gerekmiş fakat bir süre ürün artışı sağlayan gübre de toprağı toprak olmaktan çıkardığı için artık ürün verimliliğini arttıramaz olmuştur. Ürünler yeni hastalıkların saldırısına uğramış, kimyasal ilaç kullanımı gerekmiş, sürekli kullanılan ilaçların etkisi azaldıkça oranı arttırılmış, üretimin anası toprak ile yaşamın kaynağı sular zehirlenmeye başlamış, ürünlerde ilaç kalıntısı almış başını yürümüş, toprak ve sudan sonra insanların sağlığı da bozulmaya başlamıştır.
Oysa şu an dünya nüfusu yüzde 1,7 artarken hububat artışı yüzde birlerde seyretmektedir. Başka bir deyişle, verimlikteki artış hızı, nüfus artış hızının gerisinde kalmıştır. Kimyasal gübre ve ilaç üreticisi şirketlerin hala insanlar aç kalacak paranoyasını yaratmadaki başarıları, zehir satışlarını sürdürebilmeyi sağlamakta, kasalarını doldurmaya devam etmektedir.
Oysa Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Temsilci şirketlerle aynı görüşte değil. Bu konudaki, 8 Mart 2011 tarihli raporlarının[5] özeti şöyle:
“Küçük çiftçilerin ekolojik metotlar kullanarak gıda üretimini 10 yıl içerisinde kritik bölgelerde iki katına çıkarabileceklerini gösteriyor. Son dönem bilimsel literatürün geniş bir değerlendirmesine dayanan bu çalışma gıda üretimini artırmanın ve yoksulların durumlarını iyileştirmenin yolu olarak ekolojik tarıma doğru kökten bir değişim çağrısında bulunuyor.
BM gıda hakkı Özel Raportörü ve bu raporun da yazarı olan Olivier De Schutter, “2050′de 9 milyon insanı doyurmak için, acil olarak varolan en etkili tarım tekniklerini benimsememiz gerekiyor” diyor. “Bugünün bilimsel bulguları, ekolojik tarım metotlarının insanların aç yaşadıkları yerlerde-özellikle elverişsiz çevresel koşullarda- gıda üretimini artırmakta kimyasal gübrelerden çok daha üstün olduğunu gösteriyor”.
De Schutter, “Bugüne kadar ekolojik tarım projeleri ortalama verimi gelişmekte olan 57 ülkede %80, Afrika ülkelerindeki tüm projelerde ise %116 artırdı” diye açıkladı. Ayrıca 20 Afrika ülkesinde uygulanan son projelerin 3 ile 10 sene içerisinde verimi iki katına çıkardığını vurguluyor.
Birkaç sene önce yoğun bir kimyasal gübre destek programını başlatan bir ülke olan Malawi şu anda ekolojik tarım uyguluyor ve böylece mısır veriminin 1 ton/hektar’dan 2-3 ton/hektar’a çıkması ile beraber 1.3 milyon çok yoksul insan bu tarım uygulamasından faydalanıyor”.
Rapor aynı zamanda Endonezya, Vietnam ve Bandladeş’teki projelerin pirinç üretiminde böcek ilacı kullanımında %92 azalma yarattığını ve bu sayede yoksul çiftçilerin harcamalarında oldukça önemli bir düşüş olduğunu kaydediyor. Bağımsız uzman, “Böcek ilaçlarının ve suni gübrelerin yerini bilgi aldı. Bu bahiste biz kazandık ve bunun gibi benzer sonuçlar Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkelerinde yayıldı” diye belirtiyor.
De Schutter “Bu yaklaşım, Birleşik Devletler, Almanya ve Fransa gibi gelişmiş ülkelerde de mesafe kat ediyor” diye açıklıyor. “Fakat, herkes için gıda hakkını hayata geçirmekteki muazzam potansiyelini rağmen ekolojik tarım henüz hala etkili kamu politikalarının desteğinden yoksun ve dolayısıyla da deneysel düzeyin ötesine pek de geçemiyor”.
De Schutter, “Ekolojik tarım, bilgi yoğunluklu bir yaklaşımdır; tarımsal araştırmaları ve katılımcı genişleme servislerini destekleyen devlet politikalarına ihtiyaç duyar”
Gıda hakkı Özel Raportörü aynı zamanda devletlerin, üyeleri arasında en iyi ekolojik tarım yöntemlerini yaymakta büyük bir uğraş sergilemiş olan küçük çiftçiler örgütlerini desteklemeleri için ısrar ediyor. De Schutter açıklamasında “Sosyal örgütlenmelerin desteklenmesi gübre dağıtımı kadar etkilidir. Küçük çiftçiler ve bilim insanları bir araya geldiğinde çok yenilikçi pratikler geliştirebilirler” diye belirtiyor.
Görüldüğü üzere rapor, yoksulluğun çaresinin ekolojik üretim (kimyasalsız), çözümün ise küçük çiftçilik olduğu, uygulamada ise devletin doğrudan görev alması gerektiğinin altını çiziyor.
[1] Paul Kennedy; Yirmi Birinci Yüzyıla Hazırlanırken, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Çeviren: Fikret Üçcan
[2] Paul Kennedy; age
[3] Paul Kennedy; age
[4] Paul Kennedy; age
[5] http://www.karasaban.net/%E2%80%9Cekolojik-tarim-gida-uretimini-10-yilda-iki-katina-cikarabilir%E2%80%9D/
Çeviri: Ekin Kurtiç: karasaban.net
www.srfood.org ya da http://www2.ohchr.org/english/issues/food/index.htm,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkür Ederim.