Türkiye’nin Güncel Enerji Profili ve Yenilenebilir Enerjinin Payı
Alternatifenerji.com. 14 Ağustos 2012
Şekil 1.’e baktığımızda, BP tarafından yayınlanan 2012 yılı istatistiki verilerine göre 2002-2011 yılları arasındaki söz konusu dönemde, Türkiye’nin birincil enerji tüketiminin %50’den fazla arttığı açıkça görülmektedir. Ayrıca, 2007 yılı itibari ile yaşanmaya başlanan duraksama, 2009 yılı sonrasında tekrar ivme kazanarak ekonomik büyümeye paralel olarak son 2 yılda yaklaşık %20 oranında artış göstermiştir.
Bu durumda sorulması gereken en önemli soru, Türkiye gibi fosil yakıt rezervleri hiç de zengin olmayan bir ülkenin hızla artan enerji ihtiyacını nasıl karşıladığı olacaktır.
BP tarafından yayınlanan 2012 yılı istatistiki verileri kapsamında, Türkiye’nin enerji profiline baktığımızda, fosil yakıtlardan üretilen enerjinin tüketimimizdeki oranının %88’den fazla olduğu gözlenmekte ve doğal gazın %34 ile en yüksek paya sahip olduğu görülmektedir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre ise, kısıtlı fosil yakıt rezervlerimize rağmen artan fosil yakıt tüketimi Türkiye’nin dışa bağımlılığını giderek arttırmıştır. Aynı verilere bakılarak, günümüzde dışa bağımlılığımızın %70’i aştığı da açıkça görülmektedir. Kaynak bazında baktığımızda ise, durum daha da ilgi çekicidir. Gelinen son durumda, dışa bağımlılığımız petrolde %91, doğal gazda %98 ve kömürde ise yaklaşık %40 oranındadır.
Düşünülmesi gereken bir diğer konu ise, hidrolik dışındaki yenilenebilir enerji kaynaklarının oranının sadece %1.13 olmasıdır. Türkiye gibi coğrafi konum açısından oldukça zengin yenilenebilir enerji kaynaklarına sahip olan bir ülkenin halihazırda hidrolik dışında yer alan rüzgar, jeotermal, atık ve henüz kullanımına başlanmayan güneş gibi enerji kaynaklarından şu ana kadar verimli bir şekilde yararlanamaması oldukça olumsuz bir etki yaratmaktadır. Hidroliğin de her ne kadar yaklaşık %10’luk bir payı olsa da, Türkiye’nin bu payı arttıracak potansiyeli olduğu da unutulmamalıdır.
Yukarıda bahsedilen dışa bağımlılık oranı, Türkiye’nin günümüzde karşı karşıya kaldığı en büyük problemlerden biridir. Enerji güvenliği açısından bakıldığında önemli bir sorun olan dışa bağımlılık, ekonomik olarak da Türkiye’ye oldukça büyük bir yük getirmektedir. TÜİK tarafından yapılan hesaplamalara göre, 2011 yılında enerji ithalatına 54 milyar $’ın üzerinde ödeme yapılmıştır. Söz konusu yıl içerisinde ülkenin toplam ithalat rakamının aynı verilere göre 240 milyar $ civarı olduğu düşünüldüğünde ithal edilen enerjiye yapılan ödemenin ne denli önemli olduğu anlaşılmaktadır. Buna ek olarak, bu yükün uzun süredir ülke gündemini işgal eden cari açık sorunsalının da bir numaralı etkeni olduğu bu bağlamda unutulmamalıdır. Tüm bu sebeplerden ötürü, Türkiye’nin sadece kayda değer olarak linyit kaynakları olduğu göz önüne alındığında ve yakın bir zamanda topraklarında yüksek kapasiteli petrol ve doğal gaz kaynağının bulunması da beklenmediği günümüzde, dışa bağımlılığı azaltmanın ve enerji ithalatına ödenen yüksek faturaları düşürmenin tek yolunun ülkenin kendi kaynağı olan yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının arttırılması olduğu kuşkusuzdur.
Düşünülmesi gereken bir diğer konu ise, hidrolik dışındaki yenilenebilir enerji kaynaklarının oranının sadece %1.13 olmasıdır. Türkiye gibi coğrafi konum açısından oldukça zengin yenilenebilir enerji kaynaklarına sahip olan bir ülkenin halihazırda hidrolik dışında yer alan rüzgar, jeotermal, atık ve henüz kullanımına başlanmayan güneş gibi enerji kaynaklarından şu ana kadar verimli bir şekilde yararlanamaması oldukça olumsuz bir etki yaratmaktadır. Hidroliğin de her ne kadar yaklaşık %10’luk bir payı olsa da, Türkiye’nin bu payı arttıracak potansiyeli olduğu da unutulmamalıdır.
Yukarıda bahsedilen dışa bağımlılık oranı, Türkiye’nin günümüzde karşı karşıya kaldığı en büyük problemlerden biridir. Enerji güvenliği açısından bakıldığında önemli bir sorun olan dışa bağımlılık, ekonomik olarak da Türkiye’ye oldukça büyük bir yük getirmektedir. TÜİK tarafından yapılan hesaplamalara göre, 2011 yılında enerji ithalatına 54 milyar $’ın üzerinde ödeme yapılmıştır. Söz konusu yıl içerisinde ülkenin toplam ithalat rakamının aynı verilere göre 240 milyar $ civarı olduğu düşünüldüğünde ithal edilen enerjiye yapılan ödemenin ne denli önemli olduğu anlaşılmaktadır. Buna ek olarak, bu yükün uzun süredir ülke gündemini işgal eden cari açık sorunsalının da bir numaralı etkeni olduğu bu bağlamda unutulmamalıdır. Tüm bu sebeplerden ötürü, Türkiye’nin sadece kayda değer olarak linyit kaynakları olduğu göz önüne alındığında ve yakın bir zamanda topraklarında yüksek kapasiteli petrol ve doğal gaz kaynağının bulunması da beklenmediği günümüzde, dışa bağımlılığı azaltmanın ve enerji ithalatına ödenen yüksek faturaları düşürmenin tek yolunun ülkenin kendi kaynağı olan yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının arttırılması olduğu kuşkusuzdur.
Türkiye’nin birincil enerji tüketimi rakamlarını elektrik üretimine indirgediğimizde ise tablo değişmekte ve Şekil 3’e bakıldığında yenilenebilir enerjinin payının arttığı görülmektedir. TEİAŞ’ın verilerine göre, Türkiye 2012 yılının ilk altı ayında brüt olarak 118.883 GWh elektrik üretmiştir.
Kaynak bazında Türkiye’nin birincil enerji tüketimi ile karşılaştırıldığında ise tablo yine farklılık göstermektedir. Türkiye’nin birincil enerji tüketiminde yaklaşık %88’lik fosil yakıt oranının elektrik üretimindeki oranı yaklaşık olarak %66’ya düşmektedir. Şekil 4’e bakıldığında son altı ayın daha detaylı istatistikleride görülebilir. Bu düşüşte hidrolikten ürettiğimiz elektriğin toplamda oranının yaklaşık %30 olması kuşkusuz en büyük etkendir. Geriye kalan yaklaşık %4’lük dilimin ise rüzgar ve jeotermalin de dahil olduğu hidrolik dışındaki yenilenebilir enerji kaynaklarından oluşması, bu konuda yapılması gerekenlerin gözardı edildiğini veya ertelendiğini gözler önüne sermektedir.
Son yıllarda her ne kadar yenilenebilir enerjiye olan ilgi hızla artsa ve buna paralel olarak yatırımların yoğunluğu yenilenebilir kaynaklı kurulu gücü fazlalaştırsa da, ekonomik büyüme hızımıza paralel artan enerji tüketimimizde fosil yakıtlardan olan enerji tüketimini azaltamamıştır. Dolayısıyla, Türkiye’nin hidrolik dışında yer alan yenilenebilir enerji kaynaklarının hem toplam birincil enerji tüketiminde hem de elektrik üretimindeki payı fosil yakıtlarla karşılaştığında oldukça azdır.
Türkiye’nin bu payı arttırması için hali hazırda elinde fırsatlar bulunmaktadır. Bunlar arasında en önemlilerinden biri, 2013 yılının Haziran ayında gerçekleşecek olan güneş enerjisi ile yapılacak elektrik üretimi başvurularıdır. Umuyorum ki yatırımcılar, 2007 yılında gerçekleşen rüzgar enerjisi ile yapılacak elektrik üretimi başvuruları esnasında ve sonrasında yaşanan problemleri tekrar tecrübe etmez; Türkiye’nin geleceğinde önemli bir rolü olacağına inandığım ve ülkemizde potansiyelinin oldukça yüksek olduğu bilinen güneş enerjisi yatırımlarına artarak devam ederler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkür Ederim.