Varşova Gar’ından birkaç dakika ara ile trenler kalkıyor. Ülkenin her tarafına trenle gitmek mümkün.En çok kullanılan ulaşım aracı. Bilet kuyruğunda beklerken 9.25 trenini kaçırınca bir sonraki trene saat 10.20’ye bilet alarak eski başkent Krakow’a, oradan otobüsle iki saat uzaklıktaki, müzeye dönüştürülen Auschwitz Nazi Toplama Kampı’na gittim. Kampı görünce Silivri’nin de bir gün ziyaretçisi bol bir müze olacağını düşündüm.
Bir başka gün yaklaşık iki saatlik yolculuktan sonra hem sanayi hem de tarımın en çok geliştiği bölgelerden biri olan Lodz’a gittik.

Her iki yolculukta da tarıma ilişkin gözlemlerimiz oldu. Yetkililerle sohbet ettik.
Lodz’tan dönerken yol kenarındaki elma bahçesinden önce fotoğrafını çektiğimiz sonra kopararak yediğimiz elmaların çok sulu ve lezzetli olduğunu belirtmeliyim.

Gözlemlediğimiz kadarıyla, Türkiye’de olduğu gibi Polonya’da da kırsalda genç nüfus çok az. Gençler, Avrupa Birliği’ne üyeliğin getirdiği serbest dolaşım hakkı ile başka ülkelere göçmüş. Bazıları ise büyük kentlerde işçi olmayı tercih etmiş. Çiftçilik yaşlılara kalmış.
Yol boyunca çok sayıda tarlada “Sprzedam” tabelası dikkat çekiciydi. Rehberimiz Magdalena Olbrys’e tabelaları sordum. Tabelalarda yazılı olan “Sprzedam” ın “Satılık” anlamına geldiğini söyledi.

Polonya’da küçük çiftçilik Türkiye’de olduğu gibi çözülüyor. İşletmeler büyütülüyor. Bu nedenle çok sayıda çiftçi tarlasını satıyor. Aslında, Avrupa Birliği’nden alınan destekler, üretilen ürünlerin yüzde 80’ninin Avrupa Birliği’ne satılması çiftçiler için bir avantaj olarak görünüyor. Destekler artarken, pazar konusunda büyük bir sorun yaşanmazken tarlaların satılması çelişkili bir durum.

Polonya’nın en ünlü üniversitelerinden biri olan Vistula Üniversitesi Rektörü ve Polonya Merkez Bankası eski Başkanı Prof. Krzysztof Rybinski’nin anlattıkları bu çelişkili durumu özetliyor. Tarım sektörünün Polonya için çok önemli olduğunu belirten Rybinski’nin değerlendirmesi şöyle: “Diğer Avrupa Birliği ülkelerine göre Polonya tarımda önemli bir yere sahiptir. Çalışanların yüzde 13’ü tarımda çalışıyor. Fakat işletmeler çok küçük ve araziler çok parçalı. Şimdi bunları birleştirme çalışmaları var. Bu süreçte arazisini satanlar var. Ama bazı çiftçiler de arazi alarak işletmesini büyütüyor. Aslında önemli bir değişim yaşanıyor. Çiftçiler genel olarak bu değişimden memnun. Çünkü, Avrupa Birliği’nden fonlar geliyor. Destek geliyor. Burada asıl dikkat çekici olan genç çiftçilerin tarımdan çekilerek kentlere veya diğer Avrupa ülkelerine göçmesi. Böyle bir süreç var. ”
Lodz’ta öğle yemeğini 1872 yılında kurulan tekstil fabrikasından dev bir alışveriş merkezine dönüştürülen “Manufaktura” da yiyoruz. Karşımıza oturan Lodz Eyalet Başkanı Witold Stepien diğer Polonyalı yöneticiler gibi bölgenin sanayi yatırımları için ne kadar avantajlı olduğunu anlatıyor. Yemeğin sonunda, yol boyunca gördüğümüz tarım arazilerini hatırlatarak Lodz eyaletinde tarımın durumunu soruyoruz. O ana kadar tarımdan hiç söz etmeyen Başkan Witld Stepien şu bilgileri verdi:

“Polonya’da tarımın en yoğun yapıldığı bölgedeyiz. Buğday ve diğer hububat ürünleri, patates, soğan, çilek ve diğer sebze ve meyve üretimi yaygın. Polonya’da üretilen turpun yüzde 80’ni bu bölgede üretiliyor. Kanatlı sektöründe iyi bir yerdeyiz. Ulusal düzeyde markalarımız var.Et ve süt üretiminde de iyi durumdayız. Burada üretilen tarım ürünleri işlenerek iç piyasaya ve ihracata gönderiliyor. Avrupa ve diğer ülkelerde olduğu gibi Polonya’da da tarım nüfusu yaşlanıyor. Bunun getirdiği bir değişim var. “
Hükümeti oluşturan koalisyon partilerinden birisinin köylü partisi olduğunu hatırlatan Stepien, hammadde teminindeki kolaylık ve güçlü altyapısı nedeniyle Lodz bölgesine tarımsal sanayi yatırımı yapılabileceğini sözlerine ekledi.

Manufaktura içerisindeki büyük bir marketin manav bölümüne bakıyoruz. Fiyatları Türk lirası cinsinden yuvarlarsak şöyle; domates 2.5-3 lira, muz 4 lira, greyfurt 3.5 lira, soğan 1 lira, elma çeşidine göre 4-5 lira, limon 4 lira.

Polonya gezisinin son gününde Varşova Türk Büyükelçiliğine nezaket ziyaretinde bulunduk. Büyükelçi tanıdık bir isim.Yüksek Öğretim Kurulu eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan. YÖK Başkanı iken “domates tohumuna bir gen yerleştiriyorlar bizi yavaş yavaş yok ediyorlar” diye çok iddialı bir açıklaması olmuş ve günlerce tartışılmıştı.
Yusuf Ziya Özcan’ın odasına girerken sağ tarafta eski büyük elçilerin siyah beyaz fotoğrafları dikkatimizi çekti. İkinci sırada Yahya Kemal Beyatlı var. 1926-1929 yıllarında Varşova’da büyükelçilik yapmış.Tam karşıda ise O’nun dizeleri duvarda asılı. Bir başka tanıdık isim ise, 1972-1976 döneminde büyük elçilik yapan Necdet Kent. Oğlu Muhtar Kent dünyanın en büyük şirketlerinden Coca-Cola’yı yönetiyor.

Temmuz ayında Varşova’ya atanan Yusuf Ziya Özcan bu kadar kısa sürede Varşova’yı tanımaya çalıştığını söyledi. Söz tarıma geldi. Daha doğrusu Polonya’ya gitmeden yazdığımız et ve canlı hayvan ithalatında gümrük vergilerinin artırılması haberini internetten okuduğunu söyleyen Özcan, “vergiler niye artırılıyor? Halka pahallı et yedirecekler” diyerek tepkisini dile getirdi.

Domates konusunda yanlış bir çıkış yaptığını kabul eden Özcan’a et ve canlı hayvan konusunda da yeterince bilgi sahibi olmadığı izlenimini edinince kendisini bilgilendirdik. Türkiye’deki besicilerin yüksek girdi maliyeti nedeniyle hayvanlarını satamazken ucuza et ve canlı hayvan ithalatının ülkeye zarar verdiğini anlatınca biraz ikna oldu gibi.

Özetle, Polonya gıda, tarım ve hayvancılıkta birçok yönüyle Türkiye’ye benzerlikler taşıyan bir ülke. Avrupa Birliği üyesi olmanın avantajı ile ciddi destekler alıyor. Ürünlerinin büyük bölümünü Avrupa’ya satıyor. Bunları yaparken kendi üreticisini koruyor. Avrupa Birliği istedi diye çiftçisini ezmiyor. Yaptığı her hatayı Avrupa Birliği’ne fatura etmiyor. Türkiye’nin Avrupa Birliği ile müzakere sürecinde Polonya’dan öğreneceği çok şey var. Bu ülkenin müzakere sürecini yürüten Polonya Tarım ve Kırsal Kalkınma Bakanlığı Avrupa Birliği ve Uluslararası İşbirliği Müdürü Julian T.Krzyzanowski’nin ciddiye alınacak bir uyarısı var: “ Önünüze konulan her belgeyi gözü kapalı imzalamayın.”
Kaynak:http://www.tarimdunyasi.net/?p=2889#more-2889