Toksin Nedir, Nasıl Zehirler?


19 Eylül 2012  Uzunçorap.com
beslenmebulteni.com editörü Prof. Dr. Ahmet Aydın, toksinlerin erişkinler ve çocuklar üzerinde ne tür etkileri olduğuna dikkat çekiyor. Aydın yazısında ayrıca gıdalarda bulunan güvenilir olan ve olmayan katkı maddelerini de sınıflandırarak gündelik hayatımızı zorlaştıran önemli bir sorunda da rehberlik ediyor.

İnsanlık için büyük tehlike: Toksinler
Üzerinde yaşadığımız gezegeni yaşanamaz hale getirmek için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz. Daha fazla kar için her şeyin sentetiğine yönelerek doğal ürünlerden uzaklaşmak, üzerinde yaşadığımız dünyayı geleceğimizin umutları çocuklarımız için daha da yaşanmaz duruma getirmektedir. Bugün, 1940’larda olmayan/bilinmeyen, yaklaşık 80.000 sentetik kimyasal madde dünyada bulunmakta/kullanılmaktadır. Her yıl 1.500 kadar yani kimyasal madde piyasaya sürülmektedir.
Bugün vücudumuzda 60 yıl önce bilinmeyen/bulunmamış yaklaşık 400-500 kimyasal madde taşıdığımız tahmin edilmektedir. Kimyasal maddeler dünyanın aynı zamanda her yerinde bulunabilmekte ve yapımı kimyasalların izlerine/kalıntılarına insanlar, hayvanlar, bitkiler, toprak ve havada rastlanabilmektedir.
DDT yıllar önce yasaklanmasına karşın hala çevrede ve insan vücudunda tespit edilmektedir. Bazı kimyasallara maruz kalındığında kalıcı ve geri dönüşümsüz hasarlar doğabilmektedir. Zehirli kimyasalların etkileşimi ve ortamda yoğunlaşması ile ortaya çıkan çevre kirlenmesi ile ekolojik dengenin bozulması telafisi çok zor sonuçlara yol açmaktadır. Çocuklarımız, torunlarımız ve hatta daha sonraki geleceği çok büyük tehdit altındadır.
Kimyasal maddeler dünyanın aynı zamanda her yerinde bulunabilmekte ve kimyasalların izlerine/kalıntılarına insanlar, hayvanlar, bitkiler, toprak ve havada rastlanabiliyor. Mesela DDT ve hekzoklorobenzen yıllar önce yasaklanmasına karşın hala doğada ve insan vücudunda tespit edilebiliyor.
Bu toksinler her yerde bulunabiliyor; havada, badanada, panjurlarda, halıda, mobilyada, temizlik araçlarında, deterjanlarda, makyaj malzemelerinde, pişirme kaplarında, elektronik eşyalarda, giysilerde, aşılarda, gıda katkılarında, sebzelerde, meyvelerde, ette, sütte, oyuncaklarda…
Bu toksinler hücre zarını hasara uğratıyorlar, serbest radikal aktivitesini arttırıyorlar, enzimleri tahrip ediyorlar, kanser yapıyorlar, bağışıklık sistemini çökertiyorlar; vitamin ve mineral eksikliklerine, doğuştan organ ve iskelet anormalliklerine, davranış, algılama, bilişsel ve motor fonksiyonlarda değişik şiddetlerde bozukluklara yol açıyorlar (Tablo 1)
İşin kötüsü bu toksinler kişinin detoksifikasyon yeteneği ile ilişkili olarak çok düşük düzeylerde bile etkili olabiliyor. Yaş da önemli. Yaş ne kadar küçük ve beyin ne kadar az olgun ise zarar da o oranda artıyor. En büyük hasara anne karnındayken maruz kalınıyor.
Bu toksinlerin birikici etkileri de var. Yani çok düşük dozda alınsalar bile sinsice ilerliyor ve yıllar sonra etkileri ortaya çıkıyor. Bazı kimyasallara maruz kalındığında kalıcı ve geri dönüşümsüz hasarlar doğabiliyor. Bu nedenle çocuklarımız, torunlarımız ve hatta kendi geleceğimiz çok büyük tehdit altında.
Tablo 1. Toksik maddelerin oluşturduğu hastalıklar
Kansızlık
Kanser
Beyin hasarı
Hormonal bozukluklar
Hiperaktivite
Otizm
Bağışıklık yetersizliği
Alerji, astım
Kalp hastalıkları
Felçler
Kronik yorgunluk
Doğumsal anomaliler
Gelişme geriliği
Depresyon
Konsantrasyon eksikliği
Karaciğer yetersizliği
Sinir ve kas hastalıkları
Egzama ve deri tahriş bulguları
Hazımsızlık
İnsan vücudunda biriken başlıca kimyasal toksinler
İnsan vücudunda biriken başlıca kimyasal toksinler aşağıdaki gruplara ayrılabilir;
Dioksalat ve furan bileşikleri: PVC, endüstriyel beyazlatma ve yakma yan ürünleri
Fitalat: Kozmetik malzemeler
Uçucu organik kimyasallar: Ksilol, etil benzen vb.
Ağır metaller: Kurşun, cıva, kadmiyum vb.
PCB (Poliklor bifenil): Havuz somonları
Böcek ilaçları
1. Organoklorinler: DDT, aldrin (kanser, genetik bozukluklar, nöropati)
2. Organofosfatlar
3. Karbamatlar
Tarım ilaçları
Tarım alanlarında her yıl İngiltere 30 bin tonun, Amerika ise 200 bin tonun üzerinde pestisit kullanılmaktadır. Organik tarım yönetmeliklerinde sadece 4 çeşit kimyasal maddenin oldukça sınırlı koşullarda kullanımına izin verilirken, konvansiyonel tarımda yaklaşık 450 farklı kimyasal ilaç kullanılmaktadır. Sözde kimyasal savaşa karşı çıkan ABD 1990 yılının Mart ve Mayıs aylarında dünya çapında 60 bin ton zehirli zirai ilaç ihraç etmiş ve en çok ilaç ithal eden ülkeler sıralamasında Türkiye altıncı sırada yer almıştır (1,2).
Tabii bu kadar fazla tarım ilacı niçin kullanılıyor? diye akla gelebilir. Yeşil Devrim’in babası Profesör Norman Borlaug, yüksek verim getiren alanların tarımsal olarak geliştirilmesi üzerine çalışmaları için 1970’te Nobel Barış Ödülü almıştı. “Devrim”den kasıt, tarımda yapay gübrelerin, yabani ot ve böcek ilaçlarının ve tarım makinelerinin kullanılması sayesinde elde edilen rekor üretim artışlarıydı. Amaç çok masumdu; hızla artan dünya nüfusunun aç kalmasını engellemek.
Yeşil devrimle birlikte ürün miktarında gerçekten de rekor artışlar oldu. Bunun yanı sıra, tarım makinesi, kimyasal ilaç ve girdi satan şirketler de paraya para demediler. 1970’li yıllarda başlayan “Yeşil Devrim”le birlikte önce küçük firmalar yok oldu. Çünkü fakir çiftçiler gübre ve ilaçları alamadılar. Daha sonra da büyüyen firmalar birbirlerini yutarak tekellere dönüştü. Tek tip ürün tarımsal zararlıların artmasına yol açtı. Yerli tohumlar yok olmaya ve tarımsal genetik çeşitlilik azalmaya başladı. Aşırı üretim, aşırı sulama gibi nedenlerle topraktaki besleyici maddeler azaldı, toprak yoksullaştı ve üretim düştü. Sonuçta eski verimi de almak mümkün olmadı ve çevre bu ilaçlarla zehirlendi (3).
II. Dünya Savaşı’nda yüz binlerce kişi tifustan öldü. Amerikan askeri birlikleri ancak ağır temizlik koşulları altında korunuyordu. Şubat 1944′te 1 milyon 300 bin Napolili ve kent sokakları DDT tozuyla ilaçlandı. Tifüs salgını başladığı hızla yok oldu. Buna DDT mucizesi dendi! DDT özellikle kadınlarda pek çok deri hastalığının yanı sıra meme kanseri riskini artırdığı da ortaya çıkarılmıştı. 1970′lere gelindiğinde DDT Avrupa’da yasaklandı. DDT kullanımı Türkiye’de 1980′lerin sonlarına kadar yasaldı.
1954 yılında Birecik’te 600 çiftten fazla kelaynak vardı. O yıllarda çekirge salgınlarına karşı yaygın olarak DDT kullanılmış ve kelaynaklar DDT’den etkilenmişlerdir. 1962 yılında toplam kelaynak sayısı 130 çift kalmıştı ve 1973 yılına geldiğimizde, sadece 26 çift kelaynak kalmıştı. Azalış devam ediyordu: 1982 yılında sadece 17 tane kuş Afrika’dan geri dönmüştü ve 6 çift doğal ortamında üremişti. Günümüzde 83 Kelaynak olmakla beraber 13 tane de yavru bulunmaktadır.
1955-1959 yılları arasında Güneydoğuda hekzoklorobenzen ile ilaçlanmış tohumluk buğdayın ekmeğinin yenmesinden ile en az 5000 vatandaşımız etkilenmiştir. Karaciğer yetersizliği ve deride döküntülerle seyreden bu hastalığın adı porphyria cutanea tardadır. Türk porfiryası olarak da bilinmektedir. Halk arasındaki adı pembe yaradır. Bu buğday ekmeği yiyen emzikli annelerin bebeklerinin hemen hemen hepsi (500 kadar) ölmüştür. Ankara Üniversitesinin yaptığı araştırmalara göre birkaç nesil geçmesine rağmen bu bölgede yaşayan insanların vücut sıvılarında hala toksine rastlanmaktadır (4).
Ot ilaçlarından (herbisid) dünyada en çok kullanılanı glifosattır. Gliofosat, geniş etkili bir ot ilacıdır (5). Çiftçiler glifosatı “ot yakıcı ilaç” olarak adlandırıyor. Özellikle gübrelemenin yapıldığı dönemlerde, otlar da coşmasın diye gübreye karıştırılarak veriliyor. Gliofosat endüstriyel tarımda özellikle soya, mısır, kanola ve pamukta kullanılıyor. Çünkü bu bitkiler, genleriyle oynandığından glifosattan etkilenmiyorlar.
GDO’lu soya ilaca duyarlı değildir, ama ilacı içine alır. Bunlar bizim Biyogüvenlik Kurulu kararıyla hayvanlara yem olarak veriliyor. Dolayısıyla o soyanın yedirildiği hayvana da geçiyor, etine, yumurtasına ve sütüne de bulaşıyor.
Eminim aranızda “Artık bu kadarı da fazla, eğer bir madde gerçekten böyle zararlar içeriyorsa devlet ya da devlet daireleri bunun kullanımına izin verir miydi?” ya da “Hem sonra yönetmelikler var, insan sağlığına zarar oluşturacak üst limit sınırları var…” diye isyan edenleriniz olacaktır. Ancak üzücü gerçek şu ki eğer doğru kişiye yeterince para ödüyorsanız açılmayacak kapı yok gibidir (6).
Tarım ilacı kalıntıları-Doku örnekleri
Adana Adli Tıp Morgu’ndan 82 vakadan alınan doku örneklerinin yüzde yüzünde (%100) tarım ilacı kalıntısı bulunmuştur (7). Kadınlardaki tarım ilacı kalıntısı erkeklere göre daha yüksek bulunmuştur. Yani kadınlar erkekler kadınlardan daha çok zehirlenmektedir. Bu zehirler kadınların doğurduğu bebeklere de geçmektedir.
Gıda katkı maddeleri
Günümüzde binlerce gıda ya raf ömrünü artırmak, tatlandırmak ve göze hoş görünmek amacı ile binlerce katkı maddesi ilave edilmektedir (8). Bu maddelerin bazıları güvenli olsa da birçoğunun güvenliliği kuşkuludur ya da tamamen güvensiz ve tehlikelidir (Tablo 2, 3, 4).
Tablo 2. Güvenli katkı maddeleri
Alginat ve propilenglkolalginat
E vitamini (alfa-tokoferol)
C vitamini(askorbik asit)
Bata-karoten
Ca ve Na propionat
Kazein ve sodyum kazein
Sitrik asit ve sodyum sitrit
Ferröz glukonat
Fumarik asit
Jelatin
Gliserin
Guar gum
Gum arabik (arap zamkı)
Gum tragacanth
İnvert şeker
Karaya
Laktik asit
Lesitin
Mannitol
Potasyum sorbat
Sodyum benzoat
Sorbik asit
Sorbitol
Vanilya
Tablo 2. Güvenliği kuşkulu katkı maddeleri
Suni lezzetlendiriciler
Carrageenan
Mısır şurubu
CMC
EDTA
Fosfat
Fosforik asit
Green number 3
Hepatil paraben
Modifiye nişasta
Monogliserid ve digliserid
Yellow number 5
Tablo 4. Güvensiz katkı maddeleri
Aspartam
BHA
BHT
Blue number 1
Brominated vegetable oil (BVO)
Citrus red number 1
Mono sodyum glutamat
Propil gallat
Red number 1
Red number 40
Sakkarin
Na nitrit
Sülfit
TBHQ
Yellow number 6
Kinin
Niçin çocuklar zehirli/tehlikeli maddelere özellikle daha hassastır?
Çünkü çocuklar vücut ağırlıklarına oranla gelişmiş insanlardan daha fazla yer, içer ve nefes alır. Çocuklar önce böcek öldürücüler veya diğer kimyasal maddelerle maruz kalmış zemin veya yer döşemelerinde daha fazla zaman harcamaktadır. Çocuklar aynı zamanda daha çok el-ağız transferi yaparlar. Çocuklar 5 yaşına kadar, besinler yoluyla yaşam süreleri boyunca alacakları toksik maddelerin yarısını alırlar. Bazı toksinlerin küçük tek dozunun kritik gelişme evresinde alınması öğrenmeden üreme sorununa kadar kalıcı gelişim bozukluklarına sebep olmaktadır.
Birçok toksin vücut yağlarında biyolojik olarak birikir ve anneden çocuğa emzirme ile geçebilir. Bir araştırmada göbek bağından alınan örneklerde ortalama 287 toksin saptanmıştır (9). Bu toksinlerden 180’i kansere sebep olurken, 217’si beyin ve çevresel sinir sistemi için toksik olmakta, 208’i doğumsal anomaliler yapmaktadır. Uzmanlar ‘idiopatik’ denilen (nedeni belli olmayan) yüzlerce hastalığın çoğunun bu toksinlere bağlı olduğunu ifade etmektedirler.
Bir çocuk günde ortalama 61 kimyasala maruz kalmaktadır (10). Bunlardan 27 tanesi sağlığa uygun değildir. Örneğin bebek şampuanladığında çok sayıda toksine maruz bırakılmaktadır. Buradaki toksinler düşük miktarlarda olsa da zaman içinde birikerek tehlikeli düzeylere erişmektedir.
Prof. Dr. Mine Yurttagil beslenme dengesizliği bulunan İzmir bölgesinde alınan 30 anne sütü örneğinde inek sütüne göre daha fazla pestisit çözeltisi saptamıştır (11). Bu nedenle özellikle bebek emziren annelere organik gıdaları önermektedir.
2003 yılında yayınlanan bir araştırmada Kahramanmaraş bölgesinde yaşayan kadınların sütlerinin üçte birinde tarım ilacı artığı saptanmıştır (12).
Çok ve arkadaşları Ankara bölgesindeki kadınların sütlerinde yaptıkları 1984’den 2002’ye kadar yapılan analizlerde, azalmakla birlikte hala DDT türevleri saptamışlardır (13). (DDT 80’li yılların sonunda tamamen yasaklanmıştır).
Kanada’da hamile ve hamile olmayan kadınların kan örnekleri ve bebekleri glifosat, glufosinat ve bunların yıkım ürünleri (metabolitler) olan AMPA ve 3-MMPA açısından araştırılmışlardır (14). Glifosat ve glufosinat hamile olmayan kadınların kan örneklerinde saptanmıştır. Buna karşılık 3-MMPA ve bir başka GDO teknolojisi göstergesi CryAb1 ise hem hamile olmayanlarda, hem hamilelerde ve hem de bebeklerde kalıntı olarak belirlenmiştir (15).
Toksinlerden korunmanın yolları
Toksinlerden korunmak için en büyük görev devlet teşkilatlarına düşmektedir. Ama her vatandaş da kendini korumak için elinden geldiğince gayret sarf etmelidir.
Neler yapmalısınız?
Hiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı içeren ‘light’ hafif yiyecek ve içecek tüketmeyin.
Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yemeyin.
Bol taze sebze ve meyve yiyin
Her sebze ve meyveyi mevsiminde yiyin.
Yeterli omega-3 alın; ayçiçeği, mısır, soya, pamuk ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartın. Bunların yerine zeytinyağı ve doğal hayvani yağları (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı) yiyin.
Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi probiyotiklerden (faydalı mikroplar) zengin gıdalarla beslenin.
Özgür dolaşan hayvanların etini, sütünü ve yumurtasını yiyin.
İçtiğiniz suyun ayrıntılı analizini öğrenin. Bu özellikleri olmayan suyu tüketmeyin.
Suların eskiden olduğu gibi cam damacana ve şişelerde satılması için mücadele edin.
Pastörize sütlerden mümkün olduğunca kaçının. UHT’li kutu sütü tüketmeyin.
Mümkünse mandıra sütü, yoksa günlük şişe sütü tüketin.
Küflenmiş gıdaları yemeyin.
Beyazlatılmış un mamüllerini tüketmeyin.
Şampuan, deterjan, parlatıcılardan toksin içermeyenleri kullanın, bunların yerine doğal ve eski seçenekleri kullanın.
Pencerelerinizi sık sık açın, ahşap çerçeveleri ‘pen’lerle değiştirmeyin.
Evinizin duvarlarını, su bazlı boyalarla, en iyisi kireç boya ile boyayın
Lavabolarınızı pompa ile açın
Klorla beyazlatılmış kağıt ürünlerini (peçete, tuvalet kağıdı, çocuk bezi, mendil, süt ve meşrubat kartonu vb) kullanmayın.
Çocuklarınıza flor tableti vermeyin ve eğer yutacaklarsa florlu macun kullandırtmayın.
Amalgam diş dolgusu yaptırmayın.
Yiyeceklerinizin büyük bir bölümünü çiğ olarak tüketin. Eğer pişirecekseniz yavaş pişirme şekillerini (buğulama, güveç vb) tercih edin.
Teflon, aluminyum ve kalaysız bakır kaplar kullanmayın.
Sıcak yemeklerin alüminyum folyo ve streç ile temas etmesine izin vermeyin.
Kızartmalardan ve tütsülerden mümkün olduğunca kaçının.
Mikrodalga fırın yerine turbo fırın kullanın.
Kaynaklar
1. http://www.soilassociation.org
2. http://epa.gov/etop/forum/problem/progressreports/Action%20Team%20-%20Pesticide%20Spray%20Drift%20-%20Report%20-%209-16-06.pdf
3. Gıdalar Ambalajlar Silahlar ve Açlar: Mebruke Bayram· HayyKitap, 2008
4. Gocmen A,Find all citations by this author (default).Orfilter your current search Peters HA, Find all citations by this author (default).Orfilter your current search, Cripps DJFind all citations by this author (default).Orfilter your current search, Morris CR. Hexachlorobenzene Episode in Turkey, Biomedical Environmental Science 1989; 2(1): p. 36-43.
5. Pline-Srnic WA, Edmisten KL, Wicut JW et al. Effect of glyphosate on fruit retention, yield, and fiber quality of glyphosate resistant cotton. Journal of Cotton Science 2004; 8: 24-32.
6. http://beslenmebulteni.com/bes/index.php?option=com_content&view=article&id=165%3Aneden-organik–&catid=87%3Atarm&Itemid=269&limitstart=1
7. Daglioglu N, Gulmen MK, Akcan R, Efeoglu P, Yener F, Unal I. Determination of organochlorine pesticides residues in human adipose tissue, data from Cukurova, Turkey. Bull Environ Contam Toxicol. 2010;85(1):97-102.
8. Mennan Aysan Kuzanlı, Nasıl Zehirleniyoruz? Nasıl Korunuruz, Dharma Yayınları, 2008
9. http://www.ewg.org/reports/bodyburden2/execsumm.php
10. http://www.ewg.org/reports/bodyburden2/execsumm.php
11. http://www.bugday.org/article.php?ID=227
12. Erdoğrul O, Covaci A, Kurtul N, Schepens P. Levels of organohalogenated persistent pollutants in human milk from Kahramanmaraş region, Turkey. Environ Int. 2004;30(5):659-66.
13. Cok I, Dönmez MK, Karakaya AE. Levels and trends of chlorinated pesticides in human breast milk from Ankara residents: comparison of concentrations in 1984 and 2002. Bull Environ Contam Toxicol. 2004 Mar;72(3):522-9.
14. Benachour N, Seralini GE. Glyphosate formulations induce apoptosis and necrosis in human umblical, embryonic, and placental cells. Chemical Research in Toxicology 2009; 22: 97-105).
15. Aris A, Leblanc S. Maternal and fetal exposure to pesticides associated to genetically modified foods in Eastern Townships of Quebec, Canada. Reproductive Toxiclogy 201
Prof. Dr. Ahmet AYDIN, İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD, Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı.
Bu hazı daha önce de “İnsanlık İçin Büyük Tehlike: Toksinler” başlığıyla şu yayında yer aldı: Ekoteknik ISG, 2012;3:30-33

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkür Ederim.