Toprak, Onur, Yaşam-Karasaban
BAŞTAN BAŞLAYALIM
Önce sular vardı, sonra sularda tek hücreli canlılar oluştu. Bunlar, içinde yaşadıkları suyu ve doğadaki karbondioksiti emerek yaşamları için gerekli enerjiyi üretecek mekanizmalar geliştirdiler ve oksijen salmaya başladılar. Havadaki oksijen bollaşınca, bazı tek hücreliler oksijeni kullanarak daha fazla enerji ve karbondioksit ( CO2) ürettiler. Enerjilerinin verdiği güçle hareket yetenekleri geliştirdiler. Böylece birinin ürettiğini diğeri tüketerek karşılıklı bağımlılık geliştirdiler; varlıklarını sürdürebilmeleri için birbirlerini koruyup kolladılar ve birbirlerinin gelişimine destek oldular. Doğa sularıyla ve içinde barındırdığı çeşitli maddelerle canlıları besledi. Rüzgar ve beslenmek için bitkilerin çiçeklerine gelen böcekler, polenleri taşıyarak bitkilerin döllenmesini sağladı. Tohum ve tohumun çevresinde meyve oluştu. Tohum, yere saçılan, rüzgarla ve hayvanların beslenmek için yedikleri meyvelerin içinde uzaklara saçıldı; hayvanın dışkıları toprağa düştü. Dışkı, tohumu koruyup geliştirdi; bitkilerin beslenip büyümesine destek oldu. Hayvanın bitkiyle, hayvanın hayvanla, bitkinin hayvanın ve kendisinin doğaya bıraktıklarıyla beslendiği bir denge oluştu.
Bitkiler, bulundukları yere bağlı oldukları için saldırılardan kaçamadılar ve korunmak için hareket edebilen canlılara karşı önlemler geliştirdiler. Bazıları, ürettikleri çeşitli salgılarla düşmanını ya kaçırdı, ya da yok etti. Bazıları da korunmak için düşmanını doğal yok edicilerinin önüne attı. Hayvan, bitkilerin arasında, arkasında, dallarında ya da kendilerine uygun kovuklarda korundu. Canlı ve cansız doğanın tüm varlıkları arasında duygularla kavranabilecek bir sevgi ve saygı oluştu.
Doğa, aralarında kopmaz bir bağ olan toprak, sular, hava ve canlı varlıkları barındıran ve her parçası canlı yaşamı için çok önemli olan bir bütündür. Eski çağ insanları da, canlı yaşamını başlatan, besleyip büyüten ve koruyan Doğa’yı bu bilinçle ve canlı varlık olarak kavradılar; kendilerini doğuran, doyuran analarıyla özdeşleştirerek, O’na “toprak ana”dediler. Ea, İsis, Kubaba, Kybele, Artemis… adlarıyla tanrılaştırdılar. Tüm canlı varlıkların varoluşunun kaynağı ve hepsini besleyip büyüten ve sonra koynuna alan Doğa, gerçekten de insanın ve diğer tüm canlı varlıkların toprak anasıdır. Tektir, yaşamın sürdürülebilmesi ancak O’nun tüm unsurlarıyla bir bütün olarak korunup, desteklenmesiyle olanaklıdır.
Doğa’daki pek çok madde, canlıların yapı taşı olduğu gibi, yaşamın sürdürülmesinin de ana unsurlarıdır. Bunların bir kısmı, çeşitli bileşikler oluşturarak toprak, su, hava ve canlılar arasında sürekli dolanım halindedirler. Doğal döngü sonucu atmosferde yaşamsal önemi olan belli bir denge içinde bulunan bazı gazlar, bir yandan güneşten gelen ışınların bir bölümünün geçişini engelleyerek, diğer yandan ışınların geri yansımasını kısıtlayarak, ısı enerjisi halinde tutar ve atmosfer ısısının oluşmasını sağlarlar (sera etkisi). Doğal dengenin bozulmasıyla, atmosferde artma gösteren karbondioksit (CO2 ), metan ve azotdioksit gibi gazlar, ısının daha fazla tutulmasına ve küresel ısınmaya yol açar. Karbonun atmosferdeki en önemli bileşiği CO2, küresel ısınmadan sorumlu en önemli gazdır. CO2, karalardaki bitkilerin fotosenteziyle besin zincirine girer; bir kısmı hayvanların solunumu ve bitkilerin ölümüyle yeniden atmosfere döner. Canlıların ölümüyle toprağa karışan karbonun kalan kısmı, çok uzun bir süreç içinde petrol ve kömür gibi fosil yakıtlara dönüşür. Okyanuslar da, sulardaki bitkilerin özellikle su yosunlarının (alg) fotosentezi için büyük ölçüde karbondioksit emer. Sulardaki karbonun bir kısmı atmosfere geri döner; büyük bir kısmı ise ölü deniz kabuklularının çökmesiyle oluşan karbonatlı kayalara dönüşür.
1780’lerde, 280 ppm (milyonda molekül) olduğu tahmin edilen atmosferdeki CO2 miktarı sanayi devrimiyle artmaya başladı. 1950’de 315; 1988’de 350; 2005 yılında 379 ppm bulundu ve sera gazlarındaki artışın insan etkinliklerine bağlı olduğu bilim çevrelerince onaylandı.
Son yüzyılda sıcaklıkların 0.74°C arttığı; CO2’nin atmosferdeki yoğunluğu ile sıcaklık artış hızlarının uyumlu olduğu gözlenmiş ve küresel ısınmaya sera gazlarındaki artışın yol açtığı anlaşılmıştır. Tek başına CO2 artışının küresel ısınmaya etkisinin % 50 dolayında olduğu kabul edilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkür Ederim.