Tarihin En Büyük Gıda Krizi Gerçekten Bizi Teğet mi Geçecek?


Tarihin en büyük gıda krizi gerçekten bizi teğet mi geçecek ?/Hasan Cengiz Yazar

Yazan  21 Tem, 2012 Karasaban

Gazete başlıklarında gördüğümüz bu ifadeden sonra, 2008′den bu yana süren gıda krizinin nedenleri üzerinde tekrar durmak gerekli.
Öncelikle ve tekrar tekrar hatırlatmak gerekir ki dünyada yeterli gıda mevcuttur. Hatta bütün insanlığa kat be kat yetebilecek kadar gıda mevcuttur.
Sorun her zaman olduğu gibi üretimin miktarı ve kalitesi değil, bölüşüm sorunudur.
Mevcut üretim biçimi, endüstriyel üretimi, GDOları, tohumun patentlenmesini, yaygın bir kimyasal kullanımını vs. dayatmaktadır.
Dünyada yeterli toprak mevcuttur, küçük çiftçi sayısı ise hızla azalmaktadır. Kapitalizm küçük çiftçilere hayat hakkı tanımamaktadır, küçük çiftçilerin sayısının azalmasının nedeni dayatılan üretim biçimidir. Endüstriyel tarım ve gıda tekelleri gıda üretimine tümüyle el koymaktadır.
Mevcut üretim biçiminin (kapitalizmin) kendi bölüşüm biçimini dayattığını da biliyoruz.
Neo-liberalizm tarımı, gıdayı ve suyu, kendi ticari-endüstriyel dünyasına uydurmaktadır. Bu alan tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar mali spekülasyonlara açık hale getirilmiştir.
Bu nedenle öncelikle bugün var olan kriz, gıda krizi değil kapitalist sistemin yapısından kaynaklanan bir gıda krizidir.
Gıdayı, suyu, sağlığı, insan genemunu bile ticaretin konusu yapan kapitalizm, her şeyi paradan ve banka hesaplarındaki rakamlardan ibaret hale getirmektedir. Meydana gelen mali krizlerin sonucu bu defa birkaç bankanın iflas etmesi, birkaç yüzbin işçinin işsiz kalması olmayacaktır; bu defa yüzmilyonlarca insanın açlık ve susuzlukla karşı kalmasıdır söz konusu olan.
Gıda krizi sistemin bu krizinin yalnızca bir göstergesidir aslında.
Şimdi haber ajanslarının “soğuk” diliyle konunun nasıl yansıtıldığına bakalım : “Dünyanın mısır, soya fasulyesi ve buğday ihracatının yüzde 50’sinden fazlasının yapıldığı ABD’deki kuraklığın kendi sınırlarını aşması ve Çin ve Mısır’a kadar da ulaşması bekleniyor.
Borsada tarım ürünlerine yönelik yatırımlara danışmanlık yapan bir üst düzey bir uzman, ’30 yılı aşkın bir süredir bu işin içindeyim ama bu 
kuraklıkve arz ve talep sorunu bu zamana kadar gördüğüm en ciddi problemlerden biri. 2007-2008 krizinde bile gıda kanalında bu kadar ciddi bir sıkıntı görmemiştim’ diye konuştu.” (Star Gaztesi-20 Temmuz 2012)
Öncelikle burada kuraklıktan bahsediliyor.
Burada sözü edilen kuraklık şimdiye kadar dönem dönem dünyada etkili olmuş bir kuraklık değil.
Kuraklık küresel ısınmanın yan ürünlerinden birisi yalnızca.
Gıda Krizi’ni oluşturan iki yönlü bir hareket söz konusu :
Birincisi neo-liberalizm etrafını kuşattığı tarım ve gıda sektörününe kendi krizini yüklüyor ve mali kriz sokaklardaki milyonlarca insan aç kalmasına yol açıyor; öte yandan kapitalizm var oluşundan bu yana karbon tüketimine, karbon kaynaklarının kontrolüne dayalı bir gelişme sürdürdüğünden ve bu temelden vazgeçmesi mümkün olmadığından ötürü tüm dünyada karbon emisyonlarının hızla yükselmesine, küresel ısınmaya ve çarpıcı iklim değişikliklerine neden oluyor.
İklimin ısısının birkaç derece yükselmesi çok önemli değildir insanlar için, ama tarımsal üretim ısıya, neme, buna dayalı yağmur hareketlerine son derece bağlıdır.
Gıdanın üretiminde küçük çiftçilerin önündeki engellerin kaldırılması hem milyarlarca insanın ucuz ve sağlıklı beslenmesini sağlayacaktır; hem de endüstriyel tarımın yaptığı karbon tüketimine dayalı üretim azalacağı için küresel ısınmanın durdurulmasına katkı sağlayacaktır.
Kapitalizm altında adil bir bölüşüm mümkün değildir ve bunu yeryüzünde yaşayan milyarlarca insan yaşayarak öğrendi, şimdi kapitalizm altında var olan uygarlığın ve yaşamın devam edemiyeceği de ortaya çıkıyor.
Uluslararası şirketlerin dayatmasıyla Türkiye süreç içinde gıda egemenliğinden vaz geçmiştir. Bu durum gıda üretim süreçlerinin geleneksel yapılarını parçalamış, ortaya çıkan ilişkiler bütün Türkiye toplumunun gıdaya erişimini Uluslar arası tekellere bağımlı hale getirmiştir. Bu milyonlarca insan açısından çok önemli sorunları da beraberinde getirmektedir.
Türkiye’de bırakın başka konuları sırf hayvancılık açısından bile tümüyle dışa bağımlılık ilişkisi söz konusudur. Türkiye son birkaç yıldır kurbanlık hayvanlarını bile yurt dışından getirmektedir. Hayvan yemi ithalatçıları GDOlu yemlerin Türkiye’ye girişi için ellerinden geleni artlarına koymamışlardır. Artık Türkiye’de sığırlar yurt dışından (Özellikle ABD’den) getirilen mısır ve soya ile beslenmektedir.
Yem fiyatlarının artışı halinde bile neler olacağını anlamak için kâhin olmaya gerek yoktur.
Başlıkta bahsedilen “krizin bizi teğet geçeceği”ne inanması için insanın kör olması gerekir.
Wall Street’i işgal et” eylemcilerinin ellerinde taşıdıkları pankartlarda yazıldığı gibi: “Kapitalizm gezegeni yok etmeden biz kapitalizmi yok etmek zorundayız.”
Bu konuda Çiftçi-Sen Genel Başkanı Abdullah Aysu’nun bir yazısına tekrar bakabiliriz.
http://www.karasaban.net/dun-tunus-bugun-misir-yarin-her-yer-abdullah-aysu/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkür Ederim.